Dil açısından yüzlerce farklı şekilde ifade edilebilen fakat dudakların tek şekil üzerinde mutabık kaldığı,soyutluğun da ötesinde fakat bir o kadar da evrensel bir kavramdan söz etmek mümkün.Kimi-
lerinin yaşamın kaynağı ve yegane gayesi olarak kabul ettiği bu olgu,binlerce farklı tanımla sabit kılınmak istense de bunda pek de başarılı olunduğu söylenemez.Bunun sebebi görecelilik midir yoksa soyutluğun beraberinde getirdiği belirsizlik midir bilinmez ancak insanı,içine düştüğü bu tarifsiz durumdan kurtaramadığı kesindir.
Sarhoş bir adamdan modern fizik öğretisi dinlemek bazen fiziğin kabul edilen kanunlarından daha mantıklı gelebilir fakat aşk böyle değildir.Aşkın beraberinde getirdiği gerek fiziksel gerek ruhsal etkiler de bir nevi zihin zehirleyici nitelikte oldukları için aslında aşk sarhoşluğu denilen durumun yalnızca edebi metinler içine sıkışmış,içi boş bir tabir olmadığı kabul edilebilir.
Aşk bataklığına saplanmış birinden aşkın tarifini dinlemek,objektiflik sınırından fersahlarca uzakta kalmış yorumlar işitmekten farksızdır.Aşığın gözünde,sürülen sefa;cennet merdivenlerini çifter çifter adımlamak,çekilen cefa ise cehennemin sonsuz uçurumlarında sürüklenmektir.Bu sebepledir ki mübalağanın da bir sınırı olmalı yahu diye düşünenler için aşıkların bu tasvirleri hayli ağır ve gülünç gelmektedir.Öte yandan diriliği su götürmez şekilde ortada olan birinden ölümü dinlemek ne kadar mantıksız geliyorsa aşkı tanımayandan aşkı dinlemek de öyledir diyebilirsiniz.Lakin ölüm denen dönüşü olmayan yolu emin adımlarla kateden birinden tasvir dinlemek pek mümkün olmasa gerek.Aşk da belki netice olarak değil ama nitelik olarak ölüme benzediğine göre aklımda fütursuzca danseden kıyas içerikli fikri hoş görürsünüz diye umuyorum.
Siz yine de bu dediklerimi ciddiye almayın.Olmaz ya ben de geçmişte aşka tutulup farkına varmayanlardansam ve içimdeki bitimsiz zehir damarlarımda hala akıyorsa tüm bu düşündüklerim ‘sarhoş’ bir adamın zırvalarından ibaret olabilir.
Bir cevap yazın