Sonbaharın en gri günleri. Gökyüzü başka başka desenlerle kaplı. Gün batımı öyle rengârenk ki! kırmızı desem değil, mor desem değil, pembe hiç değil. Ufukların muhteşem manzarasını bir tek renge mahkum etmek istemiyorum. Ve o ışık saltanatı çağırıyor beni uzaktan. Gel diyor güllerin ülkesine.
Sonbahar yağmurları değerken toprağın ateşli alnına düşüyorum yollara. Yollar ki bıkkın¸ yollar ki gözyaşlarıyla ıpıslak. Yorgun ve ıslak yollara inat varıyorum. Biliyorum orada beni bekleyen uçsuz bucaksız bir serinlik nağme nağme yolumu gözlemektedir. Üstüne unutulmaz şarkıların bestelendiği ve doyumsuz şiirlerin yazıldığı büyüleyici Anadolu. Kasabalarında köylerinde horozların ve kuşların ötüşünden anlıyorum sabahın geldiğini, günün doğmakta olduğunu.
Her şehri en az Anadolu kadar özel ve güzeldir. Şehirlerinin ardından yine Şehirler olsa da sanki her Şehrin ardını aştığımızda bizi bir büyülü dünya karşılayacakmış gibi sanırız… Şehirlerinde beş vakit minarelerin sesi bir meltem yumuşaklığıyla dalga dalga her yana yayılır;
Bir ezanın dirilten sesiyle Kuşlar susar, böcekler susar, ezan biter, pencerelerin perdeleri çekilir. Kuşlar yuvalarında derin bir sükûta bürünür, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Selimiye, Hacı bayram ve Ulu camilerinin minarelerinden kopup birbirine karışan lâhutî ezan seslerini ifadeye kelimeler yetmez. Öyle ki, ruhumuzu dirilten Ezan ne büyük nimetmiş ki, bedeli de o kadar ağır oluyor demek. Bu yüzden olsa gerek, İstiklâl Marşı’nda;
“Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli!”
diye ezandan bahsedilmiştir.
Uzaklardan Anadolu’ yu izliyorum. Yıldızları, geceyi dolduran çekirge cırıltılarını ve Doruklara çıktığımda, ayaklarımın altına Ağrı dağı’nın sonu görünmeyen, vadileri yayılmıştır. Güneş, onun işaretini bekliyor ve öyle doğuyor güne.
Dağlar; temizliğin ve berraklığın serin bir fotoğrafıdır. Dağlar dağları Vadiler vadileri¸ kovalar . Ağrı dağı, Allahuekber dağları ¸ Palandöken dağı¸ Süphan dağı, Erciyes dağı¸ Munzur dağı ve Ilgaz Dağı zirveleri dumanlı olsa da Anadolu’yu çepeçevre kuşatmış ve korumaya almışlardır sanki akıncı misali.
Uzak yaylalarından koyun sürüleri geçiyor. Koyunların, kuzuların melemeleri karışıryor geceye. Bir kavalın ezgileriyle yıldızlar gökyüzünün tamamen kararmasını beklemeden kınalı keklikler gibi suya iner. Ay bir kandil olur, asılır gökyüzüne. Kimi çiçekler uykuya dalar, gün boyu güneşle söyleşmenin verdiği yorgunlukla gözlerini ovuşturarak uykuya dalar sessiz sedasız.
Anadolu Allah vergisi güzelliğini gelene geçene sunan bir cömert eldir. Orman orman¸ tepe tepe¸ dağ dağ¸ ırmak ırmak¸ göl göl¸ Anadolu yakınlaşır¸ düzleşir¸ sözleşir yüreğimde. Ilık ılık¸ efil efil¸ elvan elvan bir rüzgâr okşar alnımı. Bir yaylalar cennetidir göklere yükselen sıcak yaz aylarının serin duraklarıdır geleni geçeni buyur eder.
Sen benim toprağıyla yoğrulup sıcağıyla kavrulup rüzgârıyla savrulduğum¸Gariplerin¸ mazlumların bağrı yanıkların kolu-kanadı kırıkların sığınağı. Dillerden düşmeyen türküm. Aşktan da üstün aşkım¸ şiirim.