Ateşin Şarkısı – Tess Gerritsen – Martı Yayınları
Hiç, bir kitabın satırları tanıdık gelip, içinde kayboldunuz mu? Benim için Tess Gerritsen’in Ateşin Şarkısı kitabını okumak tam da böyle bir deneyim oldu. Öncelikle belirtmeliyim ki tıbbi gerilim kraliçesi olarak tanıdığımız yazarın bu kitabı kesinlikle alışılmış kitaplarının dışında kalıyor. Doktor olarak tanıdığımız yazarın bu kitapla müzisyen yanını keşfediyoruz. Roma’da bir antikacıdan alınan notalarla başlayan hikâye Venedik sokaklarında son buluyor. Ancak kitabın polisiye dozunun oldukça düşük olduğunu belirtmekte fayda var. Müzik ve tarihi öğeler daha ağır basıyor.
Yıllar önce ilk yurtdışı seyahatimi İtalya’ya yapmıştım. İlk kez yurtdışına çıkmanın verdiği çocuksu merakla Venedik’in labirent gibi sokaklarında, diğer turistlerin kalabalığına kapılıp gitmiştim. Pervasızca dolanırken bir anda kalabalıktan sıyrılıp, sakin bir mahallede kocaman bir ağacın altında soluklanırken bulmuştum kendimi. Biraz nefeslendikten sonra kafamı kaldırıp etrafıma bakınca Musevi müzesinin ve getto mahallesinin içinde olduğumu anlamıştım. Mahalleyi keşfe çıkınca sakinlik yerini ince bir hüzüne bırakmış, benden önce bu mahallede, bu ağacın altında kim bilir ne neşeler ne hüzünler, acılar yaşanmıştır diye düşündürtmüştü. Kanal boyunca birbirine bitişik, pencerelerinde sabun kokulu çamaşırlar asılı daracık sokaklarda yürürken sıradan bir mahallede dolaştığınızı düşünebilirsiniz, hatta o mahalle yaşamının sıcaklığını hissetmeniz mümkün. Ancak sokak bitip de daracık bir kapı ile karşılaştığınızda ve kapının üstünde yer alan getto tabelasını gördüğünüzde bu sefer sizden önce buralarda yaşayan insanların neşeli sesleri yerini acı bir hüzüne terk ediyor, kanala sıkıştırılıp kalan insanların acısı yüreğinizde yumruk olup düğümleniyor. Sanırım yazara da bu kitabı yazdıran benzer duygular oldu. Yazarın satırlarını okurken geçmişle gelecek arasında gidip geldim. Yazarı yazmaya iten o motivasyonu kalbimin derinliklerinde hissettim.
Kitabı okurken de özellikle kitaba ilham olan incendio bestesini dinlemenizi öneririm. Nazi toplama kamplarında yaşanan yoğunluktan dolayı insanlar katledilirken yaralı olup olmadıklarına bakılmıyormuş. Canlı canlı katledilen insanların sesleri ve kokular o kadar yoğun oluyormuş ki, sesleri bastırması için dışarıda orkestra çalıyormuş. Sizde incendio bestesini dinlerken önce romantik aşk ateşi ile vals yapan notaları ve sonlara doğru da Nazi toplama kamplarında işkence gören, ateşlerde yanan bedenlerin çığlıklarını duyabilirsiniz. Ateşin hüzünlü ve tutkulu şarkısını tüm benliğinizde hissedebilirsiniz.
Umarım insanlık bir gün bu çığlıkları geç olmadan duyar. Maalesef dünyanın birçok yerinde farklı dillerde bu çığlıklar devam ediyor ve gelişmiş olduğunu sanan insanlık sessiz kalarak içten içe çürümeye devam ediyor. İnsanın insana yaptığı bu zulüm, acı bitmiyor. Ateşin çığlığı umarım gelecekte yerini neşenin sesine bırakır.
Bir cevap yazın