Beklerdim tozlu topraklı ülkelerin, özgürlük meydanlarında.
Beklerdim sesi bastırılmış, halk yığınlarında.
Beklerdim eli kanlı dört duvar aralarında.
Demli demli gecelerde,
Kalemsiz, kâğıtsız, kitapsız.
Düşünmek isterim bazen;
Hayal kurmak, düşlemek, özlemek…
İzin vermez elleri sopalı akıllılar.
Tehlikeliymiş!
Seni düşünürmüşüm,
Özgürlüğün hayalini kurarmışım,
Baharı özlermişim.
Bunlar yetmezmiş gibi birde
Barışı düşlermişim.
Savaşın komşu,
Ölümün akraba olduğu topraklarda.
Senin anlayacağın buralarda;
Sen yasak,
Özgürlük yasak,
Bahar yasak.
Hele hele barış çok yasakmış.
Öyle diyor zulüm bekçileri.
Karar vermişim artık.
Gizli düşüneceğim seni, özgürlüğü, baharı.
Ve o hiç gelmeyen barışı…
Propaganda yaparım içimden;
Çocukça, bilgisizce, acemice…
Sende yakalanırım ilk protestomda,
Gözlerim ele verir beni,
Bilirsin örgütsüzdür sende iken,
Bilirsin utangaç.
Bundandır pusuya düşüşüm.
Bundandır yüzümü karartan geceye küsüşüm.
Suçlu sayarlar her yanımı.
İnkâr etmem;
Bilerek, isteyerek, severektir.
Cesaret alırım çocukluğumdan.
Çıktığım surlardan,
Dicle yatağından.
Değişmez dağlı bakışlarım.
Eğilmez kıvırcık saçlı başım.
İnadı!
İnadı tutmuş.
İki bin yıllık yasaklı inadı,
Budur fermanıma sebep.
Açlığıma, susuzluğuma, inkârıma.
Tanırım,
Tanırım…
Tanırım failimi.
Namussuzudur, hayındır, zorbadır.
Yetiş ey dualara boğduğum;
On yılların sevdası.
Yetiş ey kırmızı yanaklı bahar;
Utangaç çiçek.
Yetiş ey uzak ülke hasreti;
Yetiş!
Yetişte duy kitaplara sığmayan çığlıklarımı.
Gör mevsimlere başkaldırmış sabrımı.
Yaşarsın anlam yığınağı gözlerin.
Söndürsün! Söndürsün.
Söndürsün cahilin en katranlı katranlı zulmünü.
Belki o zaman canlanır günahkâr gönüller.
Belki o zaman sarılırım hep bekleyenlerin umuduna.