Son derece normal görünen ama tuhaf hareketleri olan bir adamdı. İşsiz güçsüz birisiydi. Takım elbisesini giyer, bütün gün mahalle mahalle, köy köy dolaşır; gördüğü herkese bir şeyler anlatırdı. Bazen konuşacak kimseler bulamaz, sokakta gördüğü kedi köpeği kucağına alır, onlarla konuşurdu. Normal bir insan değildi yani.
Yine bir gün takım elbisesini giydi, evden çıktı. Bu sefer sessizdi, kimseyle konuşmuyordu. Acelesi varmış gibi yürüyordu. Hızlı hızlı ama ciddi bir şekilde yürüyordu. Meclis binasının önünde durdu. Öylece bekliyordu. Beklediği şey, onu tanımalarıydı ancak kimse onu tanımıyordu. Öylece yanından geçiyorlardı. Yanından geçip de onu tanımayanlara kızdı.
– Adi herifler! Benim yüzüme bile bakmıyorlar. Oysa ben onların başbakanıyım. Ne demişti cumhurbaşkanı, “sen artık bu ülkenin başbakanısın.” Evet, evet ben bir başbakanım ve onların benim önümde eğilmesi gerekirken onlar yüzüme bile bakmıyorlar.
Beş adım sağ tarafa yürüdü. Orada beklemeye başladı. Bir sürü insan geçiyordu ama yine kimse onun yüzüne bakmıyordu. Bırakın yüzüne bakmayı onu görmüyorlardı bile. Gelip geçenler neredeyse üstüne çıkacaklardı. Sinirinden çatlıyordu. En sonunda dayanamadı, birisini durdurdu.
– Bir dakika bakar mısınız?
– Ne var? Sen de kimsin? Ne istiyorsun?
– Beni tanımadınız mı? Ben başbakanım.
– Ne başbakanı be adam! Ne saçmalıyorsun sen? Gündüz vakti ne içtin?
İtti onu kenarı. Bizimkisi arkasından bakakaldı. Bu sefer daha fazla sinirlendi. Ama kendini sakinleştirmeye çalıştı. Belki televizyon izlemiyordur, gazete okumuyordur, diye düşündü. Tabii, televizyon izlemeyen, gazete okumayan doğru bilgiye nereden ulaşacaktı? İki adım daha sağa kaydı. Bir başkasını durdurdu.
– Selam halkım! Bir derdin varsa başbakanına söyleyebilirsin.
– Ne diyorsun be! Çekil şuradan manyak adam.
O da çekip gitti. Herhalde giriş konuşmam onu çok heyecanlandırdı, diye düşündü. Bunun böyle olmayacağını anladı ve oradan ayrıldı. Yolda yürürken kendi kendine konuşuyordu.
– Benim gibi zeki bir başbakanı çekemiyorlar. O yüzden tanımazlıktan geliyorlar. Bunlar hep Amerika’nın oyunları. Yok yok komünist oyunları. Ya da herkes bana karşı olabilir. Çünkü ben zeki bir başbakanım. İstiyorlar ki aptal bir başbakan olayım. Düşmanlarımın maşası olayım.
Baya mesafe yürüdükten sonra yüksek bir heykelin tepesine çıktı. Etrafına baktı. Hafiften kalabalıklaştığını görünce bağırmaya başladı.
– Halkım! Benim ben, başbakanınız. Beni nasıl tanımıyorsunuz? Beni biliyor olmanız gerekiyor. Cumhurbaşkanı beni başbakan yaptı ya hani. Sen, dedi artık başbakansın, dedi benim halka söylemem gereken şeyleri söyleyecek olan sensin, dedi.
Etraftakiler şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı. Dediklerini pek anlamıyorlardı ancak onun oradan atlayacağını düşünüp bekliyorlardı. O esnada polis, itfaiye, ambulans, ne kadar kurum varsa hepsi geldi. Kalabalık kenarı çekildi. Polis yukarı bağırdı.
– Atlama sakın! Neyse derdin çözeriz.
– Benim derdim yok. Sadece kendimi halkıma tanıtıyorum. Onlar başbakanlarını nasıl olur da tanımazlar. Ben başbakanım.
Polis şaşırdı. Yanındakilere baktı onlar da şaşkındı. Ne başbakanlığı, diye soramadı. Sonuçta onu oradan indirmesi gerekiyordu.
– Ben seni tanıyorum. Sen büyük bir başbakansın. Hadi in de bizi başbakansız bırakma.
Bunu duyduğuna inanamadı. Sonunda tanıyan birisi çıktı diye seviniyordu. Madem tanıyan birisi çıktı, daha fazla nutuk vermeye gerek yok, diye düşündü. Aşağıya iner inmez ambulans aldı onu. Ruh ve sinir hastalıkları binasına getirdiler. Şok olmuş, sinirlenmişti. Deli gömleğinin içinde bile bağırmaya devam ediyordu.
– Bırakın beni. Ben başbakanım. Başınıza büyük bir tehlike alıyorsunuz. İnsan başbakanına bunu yapar mı? Bırakın beni.
Hastane görevlisi iki tokat patlattı, sinirini alamadı bir de yere fırlattı.
– Sus artık! Burada uzun süre kalmak istemiyorsan sus! Anlamıyorsun galiba sen başbakan değilsin. Bunu herkes biliyor.