Bacağından ısırdığımda fazla direnmedi. Olduğu yerde kaskatı kalakaldı. Acı duyduğunu, onu neden ısırdığımı sorar gibi yüzüme baktı sadece. Secdeye gittiğinde yere yapışan alnı, terlediğinde yapış yapış olan ensesi kat kat oldu. Yüzündeki acıyı başka zaman görsem acırdım ona. Ama şimdi acıyı ben yaşattığım için gurur duyuyorum bundan. Derimi değiştireli kaç ay oldu hatırlamıyorum ama, deri değiştirdiğimden bu yana galiba ilk defa bu kadar rahatladım, ferahladım. Binaya tırmanana kadar çok uğraştım. Kıvrımlı kıvrımlı kabartmaların üzerinden sürünürken çok canım acıdı ama, acımı bu anı düşünerek bastırdım. Annem olsa bu yaptığıma şefkatlice bir şekilde “çocukça!” derdi fakat şu an bu davranışın şeklinden çok sonuçlarını düşünerek rahatlıyorum. İlk defa böyle bir şey düşündüm yuvamda. Bir gün yuvamdayken bu adamı ısırmaya karar verdiğimde yapacağım hareketin şeklini, aşamalarını hiç düşlemedim. Sadece sonucunu düşledim, sonuçlarından haz duydum. Bu adamın yanına gecenin karanlığında varıp, onu bacağından ısırmak için dört gün dört gece bekledim. Avlanmadım. Kabartmalı, cumbalı evini gözledim. Eğer annem bana niçin ısırdın diye sorarsa vereceğim cevap ise çoktan hazır. Bu adamın sahip olduğu şeyler umurumda değil. Kaç çocuğu var, annesi hayatta mı..? Bunlar gecenin bu karanlığında, bu çanlar çalarken umurumda değil benim. Nefretimi kazanan ve geceyi yakalayan herkes benim için böyle. Tam da güzel şeyler yaşayacakken, güzelce kokular koklayacakken böylesine bir işe kalkışmam olacak iş değildi annemin gözünde. Benim biricik annem, güzel şeyler yaşamaya heveslendiği zamanlar başına gelen üzücü, gerici olaylardan hiç hoşlanmazdı. Bu olaya da bir köşeye çöreklenir, ayrıca üzülürdü. Kimse görmüyor ama, benim annemin çok güzel kirpikleri var. Bu adama da söyleyeceğim bunu, “Annemin çok güzel kirpikleri var” diyeceğim . Fakat dilimden anlamaz o. Boynumu kaldırıp, birazcık şaha kalktığımda heybetimden ürkecek, arada bir içeri girip çıkan dilimi seyredecek. Oysa ben ona sadece annemin kirpiklerinden bahsediyor olacağım. Annem ile denizlere gidecektik. Denizde olmayı çok düşlüyor, konuşuyorduk. Bir gün üstüme çöreklenip bana deniz sularının tuzluluğundan bahsetti uzun uzun. Meyve bahçelerinden, üzüm bağlarından ve güzel portakal ağaçlarından söz etti. Oraların kokusunun bize ne kadar da iyi geleceğini, kim bilir, belki de babamı da görebileceğimizi de ekledi. Ama şimdi ben bu adamı ısırıyorum. Güzellikler şu an benim için saatin gerisinde kaldı . Adamın yüzünü gördüğümde varlığımla ve onu maruz bıraktığım acıyla gurur duydum. İnliyor, inlesin. Çırpınıyor, çırpınsın. Üzülüyor belki de, üzülsün. Sahi, bu insanlar acı çekerken aynı anda da üzülüyorlar mıdır? Hiç zannetmiyorum, bu adam sadece acı çekiyor. Eğer olur da bu acıdan sağ kurtulabilirse bu acı onu yüceltecek, biliyorum. Bu acıyı tecrübe etmenin ihtişamlı bir törenle getirdiği saygı üniformasını, gittikçe yükselen saygılı notalar eşliğinde giyecek. Bacağını bıraktım artık, başımı kaldırdım, hemen ayak ucunda gövdem üzerinde yavaşça doğruldum. Gövdemin bir kısmı yere değmiyordu artık. Kendimi hemen yan tarafımdaki aynadan görüyordum, çok ihtişamlıydım. Bu ihtişamlı halimle ona annemin kirpiklerinden bahsettim, anlamadı. Hep böyle olur, acıya sebep olanlar acıya maruz kaldıklarında dokunaklı ve güzel şeyleri anlayamazlar, gündemleri acı olur. Dilimi üç defa dışarı çıkartıp içeri aldım.
“Benim annemin, çok güzel kirpikleri var.”
Geriye doğru süründü yatağında. Gecenin bir yarısı beni buna mecbur ettiği için utanması gerektiğini bilemezdi. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu. Sokağın hemen sonundaki mütevazı saat kulesinden çan sesi gelirken artık gitmem gerektiğini anladım. Daha da yukarı kaldırdım başımı, gövdem üzerinde olabildiğince doğruldum, son kez söyledim ona;
“Benim annemin çok güzel kirpikleri vardı.”
Bir cevap yazın