Arayışlarımın çaresizliğine uyandım bu sabah. Halbuki dün gece aylar sonra ilk kez esnemenin verdiği heyecan ve uyuyabilecek olmanın umuduyla yatağa koşmuş ve başımı yastığa koyar koymaz da uykuya dalıvermiştim. Yeni bir sabah ve ellerimde; uykunun iyileştirebileceğine dair inancın koskocaman hayalkırıklığı ve kapkara bardağımda zift gibi kahvem var. Mutfağa nasıl geldiğimi bilmediğim gibi çalışma odama nasıl gideceğimi de bilmiyorum. ‘Varlığımın mucizesi hafızamın beni terk etmesi olur.’ Gibi çetin bir laf etmeseydim ne olurdu sanki?
Madde 1: Önünde sonunda herkes ve her şey ihanet eder.
Ve şimdi saat tam 06:32’yi gösterirken, mutfağın ortasında durmuş ellerimi ağırlaştıran yeni bir acımasız kazanımı düşünüyorum: İhanet.
Olanlar oldu ve yine her şeyi berbat ettim. Kendime verdiğim sözlerin hepsini birer birer yıktım ve bir kez daha yenik ve ölü bir bedene kaldım.
Artık sadece düşünebiliyorum. Kendimle olan anlaşmamı bozdum ve lanet olsun ki tüm hareket kabiliyetimi kaybettim.
Ne tür bir insan, bir daha asla hareket edemeyeceğine değil de kahvesini tazeleyemeceğine üzülür ki?
Bedenim dimdik mutfağın ortasında dikiliyorum. Kalan hayatımı tam bu noktada nasıl geçirebileceğime dair planlar yapıyorum. İnsana daima sonraki aşamayı planlayabilme gücü gerekir. Güç.
Ah, bazıları şu halimi görse hiçbir insanın hareket edemeyecek denli güçsüz düşemeyeceğine dair söyleve girişir.
Peki, güçsüzlük kas oranına mı kıyaslanır hep? Güçsüzlük ruhun omurgasızlığından ileri geliyordur belki de sayın bazıları.
Kim bilir? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Bildiğim tek şey; mahkum olduğum dipsiz kuyunun o umutsuz karanlığını hayatımın kalanında bu aptal mutfağın çirkin atmosferinde yaşayacak olmam. Bulunduğum yerin pis manzarasına bakmamaya kararlıydım ancak yeni yaşam alanımı kabullenmek zorundayım sanırım. Kafamı sağa ve sola oynatamıyor oluşum benim için kazanım olmalı, belki de yıllardır temizlenmemiş bu iğrenç mekanın küçük bir kısmına tahammül etmek zorunda olmak kalan hayatımın en güzel lüksüdür. Camın kenarında tam 17 tane bardak sayıyorum. İçlerini görmeme lüzum yok,diplerinde kalmış kahvenin kokusunu buradan bile duyumsayabiliyorum. Tek kullanımlık bardaklar. Tam 17 tane, aslında bu evde pek çok şey tamı tamına 17’şer tane. Sığınağımdan çıkmayı çok fazla sevmediğim için olsa gerek alışverişimin ilk kuralına sıkı sıkıya bağlıyım uzun süredir. Kahvelerin akıbetine hüzünlenirken gözüme tam 17 adet açılmamış sigara paketi ve açılmış,özensizce etrafa saçılmış binlerceçorap, paket ve izmaritler çarpıyor. İki dudağın, hasretini çekeceği tam 340 adet sigara. İlkinden başlayıp her dal için bir yaşanmışlık düşlüyorum. Camın hemen arkasında bulunan analog saat 04:54 oluvermiş. 340. Sigara ile ilgili hayalim sona eriyor.Birazdan sabah olacak.
…
Gün oluyor ardından gece, bu devinim hep böyle devam edecek,dünya hep yaşayacak öyle değil mi?
Ben, Ben mi?
Yine ne çok öldüm bu gece.
Bir cevap yazın