Güneş Cudinin sırtından uç verip kavak ağaçlarının yapraklarına düştü. Sabah seherine tutulmuş papatya ve gelincikler renklerini rüzgara açtı. Duvarları delinmiş evlerin camlarında belli belirsiz yüzler göründü. Sokakta asfaltı parçalamış tank izlerinin bıraktığı çukurlara suyla karışık kan dolmuştu. Yerde çıplak cesetler yatıyordu. Aç bir kedi köşe başından çıkıp bir ölünün yanına yaklaştı. Yemyeşil gözleri vardı ölünün, donmuş şakağında kan lapaları kurumuştu, bir kadın ölüsüydü bu. Kedi uçları kınalı saçlarını yaladı bir süre sonra ortadan kayboldu
Peş peşe atılan dört bombayla ev sarsıldı karşı evin ahırından bir inek böğürtüsü koptu. Silah takırtıları çoğaldı;tüm sesler silahlara sığındı. Tüm nefesler kendini mavi göğün sıcağından koparıp; tetik boşluğunda buldu. Öldürdükçe yaşayan öldürdükçe mutlu olan insanların dünyasında yaşamanın karşılığını düşündü. Kör bir kuyunun dibinde hissetti kendini. Ellerini ve gözlerini karanlığa yedirmiş,dilini ağzı kör bir makasla kesmiş bir kadın geldi gözünün önüne
Evin camları büyük bir gürültüyle patladı. Duvar cam bardak gibi çatladı. Dede yadigarı İran halısı toz ve cam parçalarıyla doldu. Torunları çıldırırcasına ağlıyordu, birini sırtına sardı diğerini kucaklayıp evin arka camından dışarı sızdı. Mor damarları dışına çıkmış eliyle ağzını kapatarak toz ve duman içinde kendine yol arıyordu. Her yerden sinek vızıltısı gibi kurşun yağıyordu toz ve dumanın yatışması için kendini Mele Süleymanın ahırına attı. Böğürleri delinmiş davarlar göbeği patlamış inekler gözleriyle dünyaya beddua edip ölmüş eşekleri ve katırları gördü. Ahır, mor ve yeşil kanatlı sineklerin istilasına uğramış gibiydi çocuklar durmadan ağlıyor sesleriyle kurşun ve top atışlarını bastırıyordu. İhtiyar kan ter içinde çocukları göğsüne bastırdı çocukların açlıktan nefesinin koktuğunu fark etti. Gözlerinden yaşlar çatlamış yüzünde bir süre iz bırakıp kayboldu.
-Hüsooo boynun kopsun Hüsoo mezarına çatal dilli yılanlar yuva kursun ruhun Kerbela toprağın da davul derisi gibi gerilip yansın. Çorun çocuğun soyun sopun ‘’şu dünyada bende güldüm’’ demesin. O güzelim ermeni çocuklarını boğazladın, kızlarının ırzına geçtin.’’Devlet emridir’’ dedin, mallarına el koydun. O mallar bin topluk gülle olsun da sıratı geçeme Hüso, büyücü Anuşun dediği çıkıyor. Bir bir çıkıyor. O, kızların adet kanıyla bu toprağı mühürledi. Yedi düvel illet ruhları bize musallat etti. Anadan üryan soyunup cudinin tepesinde kayboldu sır oldu o gün bu gün oluk oluk kan aktı. Hiç ağlayanın toprağında gülünür mü? hiç aç ölmüş bebeğin olduğu toprakta ekin biter mi ?çiçek başak verir mi ?
Silah sesleri kesildi. Toz ve sıcak kan kokusu sokağı doldurdu. Camii minaresinden ‘’teslim olun’’ anonsları yapıldı. Kırmızı kadife işlemeli mintanına kafaları düşmüş uyuyan torunlarına baktı Gülistan ‘’buralardan gitmek gerek’’ dedi.’’Bu topraklar ermeninin nefesinde ki açlığa kahrolmuş ‘’üzerimde dolaşanı da kahredeceğim’’ demiş Anuş ana gibi dağlara çıkmalı dağın döl ocağına sığınmalı kürdün ocağı dağıldı kürdün ayağına ermeninin yürüdüğü yol göründü
Güneş katmer kayalarını kızıla kesti kurt sürüleri cudinin eteklerinden doruğa doğru tırmanışa geçti kavak ağaçları rüzgara yapraklarını dayadı maviş gözlü bir dağ tavşanı kızıl kayanın üstünden parçalanan şehre bakıyordu..
BIRRİN(Kürtçe ‘’aç’’ )
Bir cevap yazın