“Yâr beni ansın bir koz ile o da çürük çıksın.” TDK sözlüğünde bu atasözü şu şekilde açıklanmıştır: Bir dostun verdiği armağan küçük ve değersiz olsa bile verilen kişinin hatırlandığını göstermesi bakımından çok değerlidir anlamında kullanılan söz. Bu atasözünde gerçekleşen “değer verildiğinden dolayı hatırlanmak” eylemi çoğu insanın hoşuna gider ve birçok insan için oldukça mühimdir. Fakat istisnai durumlar da vardır. Yani kimse tarafından hatırlanmak istenmeyen insanlardan söz ediyorum. Bu kimse tarafından hatırlanmak istemeyen insanlar izole bir yaşam hakları veya fırsatları olsa ölene kadar toplumdan uzak yaşayabilirler. Çünkü dünyayı kendi evleri sanmazlar. Acaba “hatırlanmak istemeyen” insanları bu şekilde yaşamaya ve düşünmeye iten sebep veya sebepler nelerdir? Bu sorulara elbette “hatırlanmak istemeyen insanlar” daha sağlıklı bir şekilde cevap verebilir. Fakat bir yerde onların verdiği cevapta öznel olacaktır. Onları bu düşünceye iten sebepleri kendi penceremden açıklamaya çalışacağım.
Bazı insanlar kimi insanlara kendine verdiği değerden daha çok değer verebilir, gözünden sakınabilir, fedakârlıklar yapabilir en önemlisi de güvenebilir. Değer verilen insanın bu tutumların farkında olması gerekir. Değer veren insana karşı ince düşünmeli, onun kendine yaklaşımını iyi analiz etmeli, kendi de ona değer vermelidir. Bilinir ki değerin kıymetini bilmek insanı güçlendirir ve insanlığı ayakta tutabilir. Dolayısıyla insanlık insana değer vermeden başlar. Fakat insan, değer gördüğü insana değer verdiğini sadece sözcüklerle değil eylemlerle de göstermelidir. Sonuçta eylemle söz, çoğu yerde birbirini yalanlar. Dolayısıyla eylemle sözün tutarlı olması gerekir. Aksi halde ortaya hiç hoşa gitmeyen sonuçlar çıkabilir. Yani değer verilen insan bu değeri hor bir şekilde kullanırsa ve bu değeri hor kullanan kişilerin sayısı artarsa “Değer veren insan” canavara dönüşebilir. Canavar dediysem insanlara saldıran bir türden canavar değil tam aksine insanlardan kaçan bir canavar. Sonuçta bu canavarın artık insanlara karşı güveni kalmaz, sürekli zarar göreceğini sanar. Haklıdır çünkü benliğinden daha çok önemsediği biri tarafından başına gelmeyen kötülük kalmamıştır. Ona göre artık herkes kendine her şeyi yapabilir, uğruna çok emek verdiği biri bile kendine her şeyi yapabiliyorsa emek vermediği biri neler yapmaz ki.
Canavara dönüşmeden önce bu canavar, başına gelen birçok kötülükten ilk önce kendini sorumlu tutmuştur, insanlara kendini anlatamadığı düşüncesi içerisinde kendi kendini yemiştir. Ama daha sonra olanların sorumlusunun bir tek kendi olmadığının farkına varmıştır. Çünkü toplum kendini bilmeyen, psikolojisi bozuk, insan nedir nasıl olması gerekir sorusuna hiç cevap aramayan kişilerle bir hayli doludur. Yukarıda da değindiğimiz gibi canavar bu durumun geçte olsa farkına varmıştır. Ama iş işten geçmiştir. Ufak tefekte olsa değer görülüp değer verme isteği içinde barınmaktadır ama çok azdır. O artık canavardır. Fakat yine sorunlarla karşılaşır çünkü izole olamaz ve yaşamak zorundadır. Yaşamak zorundadır çünkü doğuştan değer vermek zorunda olduğu ve sahip çıkması gereken birkaç insan vardır. Dolayısıyla ufak tefek umutlar edinir. Ama bu umutlar birkaç insan dışına dayalı olan umutlar değildir. Artık canavar insanların hiçbir tutumuna şaşırmaz. Çünkü bilirki insanoğlu her şeyi yapabilir. Yanısıra canavar insanın çok tutarlı bir canlı olmadığınında farkına varmıştır. Çünkü Galip Erdem’in de ifade ettiği gibi insan “Saniyelere bağlı tesadüflerin oyuncağıdır.”. Canavar artık uyumak isteyen bir uyanmıştır. Dünyada hayvanlarla daha iyi anlaşabilecek bir ruh haline ulaşmıştır. Onun için yaşamda mutlu olduğu şeylerin oranı düşer. Çünkü insan sosyal bir varlıktır ve sosyalleştiği zaman mutlu olabilir. Dolayısıyla izole ve sosyalliğin arasından kalmış olan canavarın mutlu olması nadir bir şeydir.
Görüldüğü üzere bir insanın canavara dönüşmesi zor değildir. Nihayi olarak toplumdaki canavar sayısının artması ise toplum düzenini alt üst eder. Çünkü toplum bireylerin toplamıyla oluşur.
Bir cevap yazın