denizin hediye bıraktığı dalga
tuzla konuşur bu saatte,
çıplak taş sessizlikle
ve demir
yenik yolculularıyla hayatın…
bu saatte içimden
rüzgarın uygun vaktine bir tren geçer,
çözer
zamanın biribirine dolanmış ağlarını,
başlangıç sona bağlanır usulca…
yüzüne o kadar çok bakmışım ki;
yüzün sis kadar dağınık,
is izleri kalmış yanıklarında…
yakanda bir rozet gibi taşımışsın yalnızlığın gölgesini…
içine çekildiğim derinliktin sen;
hep sustum,
hep kuyulandım sende…
yukarıya çekecekmişsin gibi bakma öyle,
bana
düşe,
düşüşe
dair bir şey söyle…
Josef Kılçıksız, Ocak, 2017, Fransa
Bir cevap yazın