Ankara’nın alışık olmadığı yağmurlu günlerden birisiydi. Dışarıdaki insanlar ezilmekten kurtulmak için kaçan böcekler gibi bir sağa bir sola koşuşturuyordu. Gök gürültüsü, yağmurun uğultusu ile birleşerek kulak tırmalayıcı bir ses oluşturuyordu. Havaya kesin bir toprak kokusu hükmetmeye başlamıştı. Yağan yağmur, büyük su birikintileri oluşturuyor, sokaklar her geçen dakika yürümesi daha güç bir hal alıyordu.
Rafet Bey yağmurdan fazla etkilenmişe benzemiyordu. Yağmur kararlı adımlarını engelleyememişti. Siyah kunduraları ıslak kaldırımda tok bir ses çıkarıyordu. Kumaş pantolonunun geniş paçaları sırılsıklamdı. Beyaz gömleği, lacivert yeleğini aşmış, pantolonunun arka tarafından dışarı çıkmıştı. Yeleğinin cebinden uzanan köstekli saat babasından kalmaydı. Gümüş, şık kol düğmeleri olan ceketini elinde tutuyordu. Gözü yirmi metre ilerisinde ki meyhane tabelasındaydı. Çok geçmeden hedeflediği yere vardı. Zaten sırılsıklam olmuş kıyafetleri, çatıdan damlayan sularla iyice ıslanmıştı. Anlam veremediği bir şekilde kapıyı açarken zorlandı. Bunun üzerine ayakkabısının ucuyla kapıyı hafifçe itti. Kapının açılmasıyla birlikte içerideki müzik sesiyle dışarıdaki yağmur uğultusu birbirine karıştı. Her ikisinde de huzur buluyordu Rafet Bey, fakat daha fazla ıslanmak istemiyordu. Başından beri kararlaştırdığı gibi içeriye girdi. Zorlanarak açtığı kapıyı bırakınca, kapı sert bir şekilde kapandı. Ön masalarda oturanlardan birisi sese doğru döndü. Bakışlarını Rafet Bey’e tutturmakta zorlanıyordu. Yüzünde birkaç jilet kesiği vardı. “Memur olmalı” diye düşündü Rafet Bey, aksi halde böyle birisinin sinekkaydı tıraş olacağına ihtimal vermiyordu.
Ön masadaki adam, bakışlarını Rafet Bey’in üzerinden çekince Rafet Bey’de ceketini asacağı bir askılık aradı. Hemen ileride sol tarafta küçük bir askılık çarptı gözüne, askılıkta yer yoktu. Ne yapması gerektiğini bilemedi. Etrafı kolaçan ederek askılığa doğru yürüdü. Kunduralarının ıslak kaldırımda çıkardığı tok sesin benzeri burada da sürüyordu. Sesi işitenler kafalarını sesin geldiği tarafa doğru çeviriyordu. Hareketlerinde ki cansızlık kimin ene kadar alkollü olduğunu da ortaya çıkarıyordu aynı zamanda. Rafet Bey askılığın önünde durduğunda, karşıdan uzun boylu bir gencin kendisine doğru yürüdüğünü gördü. Daha ilk bakışta gencin burada çalışan bir eleman olduğunu anlamıştı. “Siz buyuru7n istediğiniz yere oturun, ceketinizi oturduğunuz yere koyabilirsiniz.” Çok ince bir sesi vardı gencin, boyunu posunu görmeyen henüz on dört on beş yaşlarında sanırdı onu. Rafet Bey kafasıyla onayladı genci. İlk girdiği anda gözüne kestirdiği masaya doğru yöneldi. Masa meyhanenin en sonundaydı. Etrafında pek kimse yoktu. Rafet Bey, gencin kendisi ile birlikte gelmediğini masanın yanına gelince anladı. Islak ceketini duvar dibindeki sandalyeye astı. Altın sarısı kâküllerini kapatan şapkasını da çıkardı Şapkanın bir hayli ağırlaşmış olduğunu düşündü. Islandığı için olmalıydı. Şapkayıda duvarın dibine doğru bıraktı Sırılsıklam şapkadan su süzüldü. Rafet Bey ceketini astığı sandalyenin karşısında oturdu. Yüzü kapıya dönüktü. Bulunduğu yerden meyhanedeki herkesi görebiliyordu. Bir hayli kabalık diye düşündü. Bu saatlerde bu kadar kalabalık olmasını normal bulmuyordu. Rafet Bey iç cebinden henüz açılmamış sigarasını çıkardı. Sigarasının yanında duran çakmağını, sigarayı masaya bıraktıktan sonra çıkardı. Onu da sigaranın üstüne koydu. İçeri de yoğun bir sigara dumanı vardı zaten. Hiç sigara içmese, yokluğunu hissetmezdi. Rafet Bey’de loş ışığın altındaki duman tabakasına bakıyordu şimdi. Bütün masalarda sigara içilmesi, içeriyi bu hale getirmişti. Üstelik meyhanenin havalandırması da yoktu. Bu denli sigara içilen bir yerde nasıl havalandırma olmazdı.
Az önceki genç, Rafet Bey’in oturduğu masaya doğru geliyordu. Elinde küçük bir not defteri vardı. Diğer elinde kırmızı bir tükenmez kalem tutuyordu. Genç, Rafet Bey’in giyimine dikkatlice bakıyordu. Rafet Bey buna anlam verememişti. Kendisi de baktı kıyafetlerine, herhalde ıslaklığına bakıyor diye düşündü. Gözlerini tekrar gence çevirdi. Genç bu kez masada ki sigara paketine bakıyordu. Rafet Bey’in kendisine baktığını anlayınca o da Rafet Bey’e çevirdi bakışlarını. “Ne alırdınız?” Rafet Bey’in içtiği tek alkol çeşidi rakıydı. Yine rakı içecekti. “Bir kadeh rakı alayım.” Gencin gözleri yine sigara paketine kaydı. “Yanında meze olarak ne istersiniz?” Rakıyı sade içerdi Rafet Bey, başka şeylerin tadını bozduğunu düşünürdü rakının.” Hiçbir şey, sadece bir kadeh rakı.” Genç not defterini ve kalemini hiç kullanmadı. Siparişin sadeliğinden olsa gerek diye düşündü Rafet Bey. Gencin her tuhaf hareketine anlamlı bir sebep bulmaya uğraşıyordu. Meyhaneye girdiğinden beri, gençte anlamsız bir takım hareketler seziyordu çünkü. Genç siparişi getirmek için meyhanenin bar kısmına doğru gitti. Rafet Bey arkasından onu izledi. Genç hafif aksayarak yürüyordu Ayağında bir problemimi vardı yoksa topal mıydı? Tam olarak kestiremedi. Dönüşte bir daha bakarım dedi kendi kendine. Az sonra genç bir duble rakıyla döndü. Rafet Bey dönerken hiçbir aksama görmedi gencin bacağında. Gayet düzgün adımlarla gelmişti masaya Genç rakıyı yavaşça Rafet Bey’in önüne koydu. Rafet Bey önce rakıya sonra gence baktı. Gözlerinde tarifsiz bir tedirginlik gördü. “Afiyet olsun.” Korkutuyor muydu acaba Rafet Bey, genç neden bu kadar tedirgindi. Afiyet olsun derken bile bir çekimserlik vardı. Genç tekrar geldiği yere doğru giderken, Rafet Bey bir kez daha baktı arkasından. Genç yine aksayarak yürüyordu. Rafet Bey gözlerini ovuşturdu. İçmeden sarhoş olduğu bir günü hatırlamıyordu.
Rafet Bey sandalyesine iyice yaslandı. Rakısından nazik bir yudum aldı ve rakıyı tekrar masaya koydu. Rakının acısını hissederken yüzünü buruşturdu. Keskin anason kokusu genzine vuruyordu. Rakısından aldığı diğer yudum, ilkine göre çok daha fazlaydı. Yudumla orantılı olarak yüz buruşturması da fazla oldu. Kadehin yarısında geldiğinde, sigara içme isteği uyandı içinde. Açılmamış paketini özenle açtı. İçinden bir adet sigara çıkardı ve ağzına koydu. Çakmağın yanıp yanmadığını yokladı önce. Bunu hep yapardı Daha sonra sigarasını yaktı ve derin bir nefes çekti. Dumanı dışarı üflerken loş ışığın altındaki duman tabakasının daha da artacağını biliyordu. Sigarasını içerken ceketine dokundu. Bir saate yakındır meyhanedeydi ama ceket hala kurumamıştı. Genci çağırıp, ceketini sıcak bir yere koymasını söyleyecekti ki, gencin kendisine doğru telaşla geldiğini gördü. Genç yine aksamıyordu. Genç henüz masanın yanına gelmemişti ki, Rafet Bey ona seslendi. “ Acaba ceketimi kuruması için sıcak bir yere bırakabilir misiniz?” Genç masanın yanına gelmişti dehşet dolu bir ifadeyle Rafet Bey’e bakıyordu. Buz kez Rafet Bey’de irkilmişti. Gencin gözü sigaradaydı. “Burada sigara içemezsiniz.” Şaşırdı Rafet Bey derin bir soluk aldı. Gence cevap verirken sesi titriyordu. Parmağıyla meyhanenin iç tarafını gösterdi. ”Oradakiler neden içiyor o zaman?” Genç yavaşça arkasına döndü. Sonra aynı yavaşlıkla Rafet Bey’e “Meyhanede sizden başka kimse yok.” Rafet Bey’in yüzünde tarifi olanaksız bir ifade oluştu. Aynı ifade gençte de vardı. Rafet Bey konuşurken neredeyse kekeleyecekti. “Askıda ki montlar, ceketler. Onlar kimin?” Genç bu kez askılığa dönüp bakmadı. Rafet Bey’in gözlerine bakıyordu.” Askılıkta hiçbir şey yok. Askılığın yanında durduğunuzda ceketinizi asmak için istedim, ama siz hiçbir şey söylemeden masaya gittiniz. Rafet Bey sigarasını söndürmüş eliyle gözlerini ovuşturuyordu. Konuşurken bu kez kekeledi. Bütünüyle dehşete düşmüştü. ”Peki, yağmur, dışarı da yağmur yağmıyor mu?” Artık gencin de sesi titriyordu. “Dışarı da tek bulut yok, Siz iyi misiniz?” İyi değildi Rafet Bey, çıldırdığını düşünüyordu. Sandalyeden ani bir şekilde kalktı. Üstü başı sırılsıklamdı. Şapkasını ve ceketini kaldırınca, meyhaneye ilk girdiği andaki ağırlıklarıyla aynı olduğunu hissetti. Hızlı adımlarla kapıya doğru yürümeye başladı. Loş ışığın altındaki duman tabakasının içinden geçerken, kundurasının çıkardığı sesler, Meyhanede gördüğü müşterilerin tekrar kendisine doğru dönmesine sebep oldu. Kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Yağmur tüm şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Birçok insan yine sağa sola koşuşturuyordu. Caddelerde büyük su birikintileri oluşmuştu.
Rafet Bey gözlerini kapattı. Beyninin içinde tuhaf titreşimler hissediyordu. Boynu tutulmuş gibiydi. Yağmurun sesi bir anda durdu. Rafet Bey tekrar gözlerini açmak istedi ama bu o kadar kolay olmadı. Gözlerini ağır ağır açarken boynunda bir yumuşaklık hissediyordu. Bedeni sanki havada gibiydi. Kollarını hareket ettiremiyordu. Bacaklarından beline doğru tarifsiz bir sızı tırmanıyordu. Gözlerini tam olarak açtığında, karşısında dört, beş kişi gördü. Kendisine ağlayarak bakıyorlardı. Birsi Rafet Bey’in bembeyaz saçlarını okşuyordu. Hepsi Rafet Bey’in gözlerini açtığını görünce heyecanlandı. Fakat Rafet Bey gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Yutkunurken boğazında derin bir acı hissetti. Gözleri tekrar yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Yanı başındakilerin ağlayışını duyabiliyordu. Az sonra ses kesildi. Rafet bey’in zayıf kolu yana doğru düştü. Artık ne duyabiliyor ne de görebiliyordu. Ölmüştü.
Bir cevap yazın