Merhabalar;
Gecikmeli de olsa yeni sayımızla sizlerle birlikteyiz… Bildiğiniz gibi ilk sayımızın üzerinden çok kısa bir süre geçmiş ve yeni sayı hazırlıklarına girişmişken Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve polis terörünün ardından tüm Türkiye’ye yayılan bir mücadele dalgasının içinde bulduk bizlerde kendimizi… Durum böyle olunca da yaşananları sindirmek, değerlendirmek ve yansımalarını görebilmek açısında dergimizi geç yayınlamaya karar verdik. Ve bu sayıda elimizden geldiğince Gezi Parkı Direnişine yer ayırmaya çalıştık.
Gezi Parkı’nda yaşananlar bizlere politikanın yanında müziğin, resmin, edebiyatın ve mizahın polis terörüne karşı nasıl dimdik durduğunu, elinde kontrolden çıkmış polis teröründen başka bir şeyi olmayan egemenleri nasıl şaşkına uğrattığına tanık olduk. Direnişin ilk safhası olarak adlandırabileceğimiz polis müdahalesine kadar geçen 2-3 günde eylemcilerin ağaçlara yazdıkları şiirlerle umudu ve sevgiyi nasıl çoğalttıklarına şahit olduk hep birlikte…
Gezi Parkı’na yapılan ilk müdahalenin ardından insanların parka girişi engellemek için kalkanlarıyla bekledikleri sırada, kalkanların önünde kitap okuyan ve polislere de okumaları için kitaplarını uzatan eylemcilere şahit olduk. Ardından Gezi Parkı’na girildi ve yine şiirler, sözler ve müzik damgasını vurdu İstanbul gecelerine… Ama bir farkla… Taksim’in kontrolünü ele geçiren eylemciler her sokak başında, duvarlarda boş buldukları her alanda mizahın en uçarı örneklerini sunarak protestolarını dile getirdiler… Gezi Parkı’nın eylemcilerin kontrolünde olduğu o uzun geceler boyu, şiirler şarkılara, şarkılar türkülere karıştı İstanbul’da…
Taksim Meydanı belki de tarihinin en anlamlı konserine tanık oldu bugünlerde… Gezi Direnişi’ne destek vermek isteyen Davide Martello sanatçılarla birlikte uzun bir piyano resitali sundu; ta ki piyanosu, kendisi ve arabası gözaltına alınana kadar… Polis teröründen sanatçının piyanosu da nasibini almış oldu böylece…
Gezi Parkı’nda yaşananlar sadece bundan ibaret değildi kuşkusuz… Eylemciler parkta kocaman bir de kütüphane kurdular… Bilimin, sanatın ve edebiyatın tamamen parasız olarak sunulduğu bir kütüphane… Birçok gönüllü yüzlerce kitap bağışladı, insanlar bu kütüphane sayesinde hem paylaştı hem de keyifli zaman geçirdi.
Bütün bu anlattıklarımız Gezi Parkı’nın gözle görünen somut güzellikleriydi. Ama onun bir de ruhu vardı ki, yıllar sonra bu topraklarda umudu, yaşamı ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatıyordu bize… Gezi Parkı’nın içerisinde paranın geçmediği bir komün kuruldu adeta… Bizlere egemenler tarafından her seferinde bizlere dayatılan doymak bilmeyen tüketim kültürünün karşısına herkesin ihtiyacı kadarını aldığı ve üretebildiği kadar katkı yaptığı ücretsiz marketler, çay bahçeleri ve sağlık ocakları kuruldu.
Böylece uzun zamandır başka bir dünyanın mümkün olmayacağını düşünen, kapitalist rekabet ortamında adeta birer yarış atı gibi birbirleriyle yarıştırılan “Y Kuşağı” adı verilen bir nesil –bizleri hiç beklemediği bir şekilde- o derin uykusundan uyandı ve aslında hayatlarından hiç de memnun olmadıklarını ve başka bir dünyaya dair arayışlarını bizlere göstermiş oldu.
İşte yukarıda anlattığımız her bir yaşanmış olay ise bu isteklerin dışavurumuydu ve her bir etkinlik 80 kuşağı ve öncesi insanlarla yeni nesil arasında kurulan bir köprü oldu. Herkes tek bir vücut olmuş baskıya, yasaklara ve zorbalıklara karşı direniyordu. Direnirken de herkese yolu gösteriyordu.
Sizlerde Gezi Parkı Direnişi’ni anlatan birçok makaleyi bulacaksınız dergimizin sayfalarında. Ama bu yazılar bu sürece ilişkin sadece ilk değerlendirmeler. Sokağa çıkan ve taleplerini sonuna kadar savunan bu nesil, hiç kuşkusuz bundan sonra çok daha yaratıcı ve kaliteli eserler üretecektir. Bizlerde bu süreci hep birlikte yaşayacağız kuşkusuz…
Kirpi Düşün ve Edebiyat ilk sayısıyla birlikte açıkladığı üzere “Kirpi Edebiyat sayfalarında kelimelere, harflere, düşüncelere ve ötekileştirilen dillere yasak olmayacak. Bu derginin sayfaları herkese açık. Edebiyat dünyasının tekellerinden, kitaplarının basılması için para isteyen yayınevlerinden ve reklam ve dağıtım ambargoları nedeniyle eserlerini bastıramayan, eserlerini kendi anadillerinde yazan, hiçbir maddi kaygı gözetmeksizin sadece edebiyat sevgisi ile kalemi eline alan yazarlara… Ya da çeviri konusunda bilgisi olup, edebiyat ve sanatın herhangi bir dalından makale çeviren dostlarımıza… Sanatın herhangi bir dalı ile uğraşıp eserler üreten sanatçı dostlarımıza… Ve de ayrı bir parantez açmak istediğimiz genç arkadaşlarımıza… Üniversitelerinde edebiyatla ilgilenen, yazan ya da çizen üniversite öğrencileri, geleceğin sanatçı adayları… Kirpi Edebiyat kapılarını sizlere de sonuna kadar açıyor…”… Ne mutlu ki bize kendimize şiar edindiğimiz temellerin çok kısa bir sürede tüm gençlerin ve toplumun talepleri olduğunun teyit etmiş olduk. İşte şimdi bu değerlere çok daha fazla sahip çıkma zamanı…
Artık söz sırası siz okurlarımızda umarız yeni sayıda yayınladığımız yazılarımızı severek okursunuz…
Son olarak ayrı bir parantez açarak sizlerle paylaşmak istediğimiz iki önemli nokta var… Birincisi sizlerin de fark ettiği üzere internet sayfamızdan kaynaklanan teknik bir takım sorunların sizlerin yazılarımıza daha derli toplu ulaşmanızı engellediğinin farkındayız. Bu konuda bir süre daha affınıza sığınmak istiyoruz…
İkinci önemli nokta ise, bir sonraki sayımıza dair… Bir sonraki sayımız 1 Eylül Günü “Barış” temasıyla karşınızda olacak… Her zamanki gibi yeni sayımızda da sizlerin katkılarını bekliyoruz…
Son söz olarak, dergimizin yayınlandığı sırada usta yazar Leyla Erbil’i kaybetmenin acısını da yaşıyoruz. Bu vesileyle Leyla Erbil’in sanatının karşısında bir kez daha saygıyla eğiliyor ve kendisini anıyoruz…
Kirpi Edebiyat ve Düşün Dergisi Editörleri
Mehmet Özgür Ersan
Bahadır Eren
Bir cevap yazın