Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Dört yanın acı,
Dört yanın sancı,
Dört yanın yangın,
Ve dört yanın ölüm…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Sevdan kimliksizliğin kederinde,
Hırçın yağmurlar yağar toprağına.
Hançerlenmiş şafaklarda,
Yamalı ve asi rüzgarlar eser tenine,
Ve şarapnel parçaları savrulur bedenine…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Zakkum kokulu gecelerde,
Sessizlik ve yalnızlık içinde,
Boy verir dizelerin.
Mülteci kamplarda ellerin üşür,
Yüreğin yanar,
Sefalet madalyasını boynuna takar…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Düşlerin uçurumun kıyısına düşüyor,
Çocuk sevinçlerin acının ipinde sürükleniyor,
Ve esmer gülüşlerini eşkiyalar yağmalıyor.
Derin ayrılıklar saplanıyor günlerine,
Mevsimlerin gri boşluklara yuvarlanıyor,
Ve takvimler gün be gün sararıyor…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Solunda paslı bir bıçağın derin sızısı,
İnsafsız hırslar tırmalıyor suretini,
Lağım kokulu ağızlar üflüyor boynuna,
Ve kirli beyinler üşüşüyor canına…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Bebeklerin ölür,
Beyaz tülbentli anaların haykırır,
Dayanılır gibi değil,
Bu vahşet,
Bu zulüm,
Bu barbarlık…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Tüm münafıkların müridleri tekmeler karnını,
Sürgünler sürülür kaşına,
Saçlarını hiddetli kasırgalar savurur,
Hazana sürüklenir baharların,
Ve katliamlara uğrar damarların…
Ey acılar kraliçesi mezopotamya,
Karanlık çukurlarda yağmalanır bahçelerin,
Ve derin yaralar alır çağla çiçeklerin.
Tüm sınırlarını haydutlar sarmış,
Her bir yanında vicdansızlar,
Her bir yanında fermandarlar,
Ve mahşer kalabalığındadır düşmanlar…
Bir cevap yazın