Ferruh ağabeyin daha genç zamanları. İzmir Fuarı’nın çok meşhur, tüm ünlülerin akın akın İzmir’e geldiği zamanlarda Göl Gazinosu’nun giriş kapısının sol çapraz köşesinde, küçük bakır tezgahında şambali satarmış. ‘’Gına geldi’’ diyor bir an bıkmış garibanlıktan tabi. Tam önünden Selami Şahin geçerken, yıldız adayı gence bakıyor. Şarkıları dilden dile o zamanlar. Bir şarkısını da Zeki Müren seslendirecek haberi var ortalıkta. Tam şambaliyi Hindistan cevizine bandırırken ‘Zaten bir şarkını Zeki Müren seslendirdiyse hayatta sırtın yere değmez.’ diyor Ferruh ağabey. O an bir aile yanaşıyor. Aile eşrafı bir adım geride, kaşe ceketli babaları önde tüm aileye şambali istiyor; hepi topu beş kişiler. ‘Ailenin en gerideki alaca saçlı kızları dikkatimi çekti.’ diyor, ’Hiç bu kadar ahu bakanını görmemiştim.’ Arkalarından baygın baygın bakarken içeriden Nesrin Topkapı anonsu yapılıyor, bir hareketlenme oluyor çalışanlarda. Tabii sanatçı takımı sinirli, kaprisli olur… Tam o an Getir Götür Fahri lakaplı Fahri kardeşimiz koşuyor içeriden, ’Ferruh ağabey Neco şambali istedi ağabey, Ferruh biliyor dedi.’ Neco, bol hindistan cevizli severdi ve köşe olacaktı, eğer köşe olmazsa yemez sağ olsun. 1 lira da bahşiş yollamaz. ‘Böyle olur sanatçı takımı.’ diyor. Gece geç vakit döner o dönemler. Gece geç saatin müşterisi çok olurmuş güya. Tilkilik mevkiindeki evine döner, oyalanmaz, hemen yatar sabah da erken kalkarmış. ‘Zaten kahvaltıya mecbur kalkarsın soba sesinden uyutmaz.’ diyor peder bey. Külleri atar, ‘Ferruh şu kovaya biraz odun at, çatladık soğuktan.’ El mahkum gık çıkaramıyoruz o dönemler el elde baş başta. Soba yanar babaannem gelir, bayat ekmekleri sobaya dizer çay bardağına beş şeker atar ekmeği de çaya banar yer. Çayımı içtim biraz kızarmış ekmek ve yeşil zeytinle birlikte. Babam sordu günlük mecmualara bakarken, yani gazeteye. Ne oldu geçen geceki olay?
-Hangi olay?
-Yok mu topçu, Bülent’e şişe fırlattı dediydin.
-Hee Rıdvan’ı diyorsun sen.
-Daha yeni çıkmış ortaya haber,
-Tembih ettiler kimse bilmeyecek diye ama biri yumurtladı demek.
-N’olcak tonla adam ikişer lira kıstırmakla susar mı onca gariban?
-Öyle.
-Çıkarken poşette beyaz ceviz de var unutma.
-Aldın mı?
-Aldım ama zam gelecekmiş yine biraz daha almalı.
-Olmadı bandıracak başka bir şey buluruz baba.
-Olmaz şambaliye gitmez başkası.
-Ben çıkayım hadi. Anca hazırlanırım akşama.
Ferruh ağabey çıkıyor evden. Köşe fırında üç tepsi şambali bekliyor kendisini. ‘Şerbeti evde yapıyoruz.’ diyor; kıvamı, mayhoşluğu önemli. ‘Şambaliyi de evde yaparız ama kara fırında bir başka oluyor.’ diyor.
‘Gitmeden bir berber Halim’e uğrayayım enseler iyice tavuk kıçına döndü önemli temiz pak olmak yoksa gazino önünde tutmazlar her adamı. Bir de sarhoşa kendini bilmeze müsamaha göstereceksin ekmeğine bakacaksın yoksa kırk kez kovarlar adamı tablasını başına çalarak.’ diyor. Bilmiyor ki Ferruh ağabey ilk aşk darbesini burada yiyecek. Oturuyor ahşap koltuğa, Berber Halim başlıyor saç tıraşına. Tarak, makas, sohbet güzel. Ne olup ne bittiğini mahallede berber Halim bilirdi. Kim kimin cenazesine katılmadı, kim tanıdık yerden değil, iki sokak öteden alışveriş yaptı bilirdi. Anlatıyor bir güzel berber Halim ben de dinliyorum. Camdan dışarı bakıyorum gelen geçen selamlaşıyor falan baktım bir an karşıdan bu tarafa yürüyen Ferruh ağabeyin unutamadığı alaca saçlı kız geliyor. Yürürken de kafasını çeviriyor Berber Halim’in dükkana Ferruh ağabeyle göz göze geliyorlar o an ama o an Berber Halim, Ferruh abinin kulak kıllarını yakıyormuş ispirtolu çubukla. Ferruh ağabey ‘Nasıl utandım…’ diyor ‘…anlatamam keşke oracıkta geberiverseydim.’ diyor. ‘Gitti bütün fiyaka. Hangi kadın erkeğini berber koltuğunda kulak kıllarını yaktırırken hayal eder ki?’ Ferruh ağabey toparlıyor kısa süre sonra psikolojiyi. ‘Meğer bizim mahalleye taşınmışlar, yakına. Ara ara görüyorum. İlk iş bekar olduğunu öğrendim. Kıt kanaat geçinen bir ailenin gencecik kızı. Tam hayalimdeki kadın.’ diyor. Aradan az bir zaman geçiyor. Kurban Bayramı’nda Ferruh ağabey ‘Bayramyeri, Eşrefpaşa, Kordon baya ekmek çıkıyor.’ diyor. Ama ilk günü komşulara kurban kesimine gidiyor. ‘Komşular da bana bir parça et ve üç beş ne verirse.’ diyor Ferruh ağabey. ‘Tam günün son kurbanı Topuzun kahvesinin oradayım hayvanı kestim el pompasıyla şişireceğim pompa bozuldu. diyor. ‘Zor olur hayvanı yüzmek. Paçadan kesik atıp şişirmeye başladım ağzımla. Şişirirken kafamı kaldırdım bir an alaca saçlı kızla yine göz göze gelmiştim. Allah’ım şuracıkta kendimi kurban edeceğim dedim. O utançla hayvanı yüzdüm koşa koşa kaçtım. Hangi kadın hayalindeki erkeği ağzıyla koyun şişirirken hayal eder ki? Bunun psikolojisi daha da ağırdı. Zar zor atlattım ama baya hırpaladı beni bu yaşadıklarım. Bir süre mahallede durmadım, erkenden işe güce attım kendimi. Taşındı gitti herkes her yöne kimse kalmadı Basmane civarında.
Yıllar içinde de ne gazino kaldı ne taverna. Çakmak gazı, teşbih işine geçtim. Millet şambaliye doydu. Berber Halim en son söyledi Almanya’ya işçi olarak gitmişler. Senede bir gelebiliyorlarsa geliyorlarmış. Dört, beş çocuk sahibi olmuşlar. Ama o günden sonra bende bir takım travmalar çıktı. Berbere gittiğimde kulak yaktırmıyorum ve Kurban işine tövbe ettim.’ dedi. ‘Fuar’a da uğradığımda gözlerim doluyor gitmiyorum.’ dedi. Bana garip gelen kısmı ise bir çakmak tamir edip gaz doldurma esnasında daha yeni tanıştığım Ferruh ağabey bu kadar kısa zamanda bu hikayeyi nasıl bu kadar hızlı ve neden anlattığıydı.