Zamanı, yaşanan olayların geçmişten geleceğe
doğru düz bir çizgide ilerlemesi seklinde öğrettiler bizlere.
Oysa bu gerçek olmayan bir kurguydu,
saat denen şeyin içine tıkıştırılmışız,
onu da 24 dilimle sınırlamışlar,
ömürlerimiz bu kovalamacanın peşinde,
ya bir şeylere geç kaldık duygusuyla,
ya da yetişmeye çalışmak
telaşıyla geçip duruyor.
Bedenlerimizi, biyolojik döngümüzü
bile buna uydurmaya çalışmışlar.
Aslında zaman,
fraktallarla devinir,
yani bir çark gibi çalışır,
bazen de ok gibi düz bir çizgide ilerler.
İşleyişin böyle olmasının temel sebebi,
Yaşadığımız herhangi bir anda bile sonsuz
sayıda potansiyeller oluşturmasıdır.
Sonsuz potansiyellere erişim,
anın ustalığına erişmemizle mümkün,
yani yapacağımız şey sınırlı zaman
algısını bırakmak.
Bu bizim geri almamız gereken gücümüz,
neden-sonuç kapanından da bu sayede kurtulacağız.
Çünkü zaten istesek de artık
zamanı eskisi gibi algılayamayacağız.
Zamanla ilgili konuşmalar artacak büyük
bir hızla, bilinçler sıçradıkça.
Bizleri sınırlamaya çalışanlar oldukça,
En Büyük Sevgili,
daha büyük farkındalıkları aracısız ,
direkt olarak bilinçlere indiriyor.
Kalp insanları işitiyorsunuz biliyorum.
Bir cevap yazın