Haydarpaşa Garında
Sisin yoğun olduğu sabahın erken saatlerinde aniden bir ses duyunca içi ürperdi. Asım kapının
çalındığı hemen anladı ama o vakitte kim gelebilirdi ki? Biraz korkak biraz acele ile kapıya doğru
yürüdü. Seslenmesine cevap alamayınca kapıyı yavaşça açtı ve kenarından dışarıya baktı. Kimseyi
göremeyince kapıyı tam olarak açtı ve etrafına bakındı. Etrafta acaba kim vardı? Göremiyordu. Sisin
yoğunluğu arttırmış, toprak kokusu ciğerine kadar işlemişti. Belki de birileri vardı ama sisten göz gözü
görmüyordu. Ama kalp kalbi hissederdi belki. Kalbini kullanmadan hemen içeriye doğru adım attı.
Tam içeri girecekken bir zarf gördü. İçinde ki merak iyice artmıştı. Zarfı aldı ve kapıyı kapatıp içeriye
girdi. Zarfın üzerinde bir yazı vardı. “ Oku ama yazma “
Zarfın içinden kağıdı çıkardı ve okumaya başladı. Her cümlesinde yüz ifadesinin şaşkınlığı artıyordu.
Heyecan, şaşkınlık, hüzün, hatıra… Hepsi birbirine karışmış, ortaya değişik bir duygu hali
oluşturmuştu. Mektup bir yerden bahsediyordu. Öğle saat üçte Haydarpaşa garına gelmesi gerektiği
yazıyordu. Vakit gelinceye kadar evin içinde gezindi durdu. İçinde ki korku gitme diyordu ama merakı
daha ağır basıyordu. Zaman geçtikçe başka hallere bürünüyordu. Mektupta adres ayrıntılı şekilde
yazdığı için mektubu da alarak evden çıktı. Sis artık dağılmıştı ama hava çok soğuktu. Kadıköy’den
otobüse binip Haydarpaşa’ya geldi. Otobüsten indi ve tren garına doğru yol aldı. Garın kapısından
içeri girdi. Cebinden mektubu çıkardı ve yer tarifini takip etti. Tavana asılmış olan büyük saatin oradan
sağ tarafa doğru yüz adım yürüdü. Gar çok sessizdi. Ve kimse yok diyecek kadar tenhaydı. Adımlarına
devam etti. Yüzüncü adıma geldiğinde sağ tarafında işlemeli, iki yana açılan büyük bir kapı vardı.
Kapının önündeki yazıyı okudu. Yazı da şöyle yazıyordu. “ içimde ki eseri dışarı taşırdım”
Ve hemen altında o sözün sahibinin ismi. “ Malik Burhanettin “
Hiçbir şey anlamadı. Mektuba bir daha baktı ve kapıdan içeri girmesi yazıyordu. Etrafına bakındı.
Gözleri birilerini arıyordu ve hala aklı mektubu getirendeydi. İçeri yavaşça girdi. Kapı arkasından
aniden kapandı. Korkusu iyice artmıştı. İçerde dumanlı bir ortam mevcuttu. Müze şeklinde bir yerdi.
Ve gezmeye başladı. Tablolar, yazılar, resimler… Kendini bir sanat müzesinde olduğunu hissettirmeye
çalıştı. Bütün eserlerin altında hep aynı isim yazıyordu. “ Malik Burhanettin “
Gezintiye devam etti. Sonra sağ omzuna bir dokunuş hissetti ve çok korkarak arkasına döndü.
Karşısında ince sakallı, orta boylu, hafif uzun saçlı, esmer bir adam duruyordu. Adam ona seslendi.
– Korkma. Bende seni bekliyordum. Çok merak ediyorsun değil mi her şeyi. Burası benim
mekânım. İçimde ki biriktirdiğim sanat ruhunu dışarı taşırdım. Ve bu eserler çıktı meydana.
Senin resmini çizmek istiyorum otur lütfen
Asım çok korkmuştu. Ama adamı dinleyince rahatladı. Ve adamın dediklerini yaptı. Aradan saatler
geçti ve adam Asım’ın portresini bitirdi. Çalışma masasına geçtiler. En son altına adını yazdı. “ Malik
Burhanettin “
Adını yazdıktan sonra portreyi tablo haline getirdi ve ince bir cam ile gösterişli çerçeve kullandı. Ve
resmi Asım’a verdi.
– Al. Bitti işte. Bunu başucuna as ve her baktığında beni hatırla. Hatırla ki içinde sakladığın
mücevheri dışarı çıkar, herkes görsün.
Asım hiç konuşamadı. Etrafı, adamı izledi sürekli ve dinledi. Tabloyu aldı ve resmine baktı. Sanki
aynaya bakıyormuş gibi hissetti. Resmin içine iyice daldı. Tam teşekkür edecekken arkasına döndü ve
hiçbir şey yoktu. Korktu. Etrafa bakındı, adamı aradı. Elinden tabloyu düşürdü ve yüksek bir cam
kırılma sesi çıktı…
Cam kırılma sesine uyandı. Bunların hepsinin bir rüya olduğunu anladı. Evinde küçük bir çalışma
odası olan Asım, resimler yapıyordu. Odasına gitti. Gözünün önünde hala o adam vardı.
“ Malik Burhanettin… “
Çalışma odasında kendi eserlerine bakarken rüyası hala gözünün önündeydi. Dalmış gitmişti. Aniden
kapı çaldı. Hava aynı rüyasında ki gibi sisli ve soğuktu. Kapının çalışı rüyasındakine benziyordu. İçini
yine merak ve korku sardı. Kapıya doğru yürüdü. Usulca açtı ve kapıda bir adam vardı. Kıyafetinden
de belli ki kuryeciydi. Elinde bir paket vardı. Asım’a geldiği söyledi ve paketi Asım’a verip gitti. Merak
içinde içeri girdi. Her zamanki ağaçtan sandalyesine oturdu. Paketi yavaş yavaş açtı ve gördüğüne
inanamadı. Paketi elinden düşürdü, yine yüksek bir cam kırılma sesi duyuldu. Birkaç saniye
bekleyerek kırılan tablonun içinde ki resmi aldı. O resim rüyasında Malik Burhanettin’nin Asım’ı çizdiği
resimdi. Çok şaşırdı. Bu bir tesadüf müydü yoksa? Resmi iyice inceledi. Sonra altında yazan bir yazı
vardı. Onu okumaya çalıştı. Gözlüğünü taktı ve yazıyı okudu.
“. Bunu al başucuna koy ve her baktığında beni hatırla. Hatırla ki içinde sakladığın mücevheri dışarı
çıkar, herkes görsün “
Rüyası uyandıktan sonra aynen gerçekleşmişti. Üzerini değiştirip apar topar evden çıkarak otobüs
durağına vardı. Kadıköy durağından Haydarpaşa otobüsüne bindi. Yarım saat sonra Haydarpaşa ya
vardı. Tren garına doğru koşarak yol aldı. İçeriye girdi ve tavanda asılı büyük saatin oradan sağa
döndü. Orda biraz durdu. İçinde büyük bir heyecan vardı. Yüz adım sayarak yürüdü. Yüzüncü adıma
geldiğinde sağ tarafta yine o kapı vardı. İki taraf açılan kocaman bir kapı. Ama kapıda rüyasında
gördüğü yazı yoktu. Kapıda “ depo “ yazıyordu. Tam o anda oradan geçen gar görevlisini gördü.
Buranın ne zamandan beri depo olduğunu sordu. Adamın cevapları Asım’ı tatmin etmedi. Tren garının
müdüriyetine gitti. Müdürle görüştü ve aynı soruyu gar müdürüne de sordu. Ve aynı gar görevlisi gibi
gar müdürünün de cevapları Asım’ı tatmin etmedi. Ve sonra Asım başına gelenleri, o rüyayı ve sonrası
tek tek anlattı. Müdür dikkatlice Asım’ı dinledi ve sonra konuşmaya başladı.
– Anlattığına uygun bir olay burada olmuş evet. O depo daha önce bir sanatçının çalışma
atölyesiymiş. Ama 50-60 yıl önce. Sanatçı çalışmalarını orada yapıyor ve sergiliyormuş.
Aslında o adam garda çalışan bir görevliymiş. Orada kalıyormuş sürekli. Orası gara ait
olmasına rağmen kendisi kullanmış hep. Birçok genç sanatçıya ders vermiş eğitmiş.
– Asım müdürün konuşmasını heyecanla dinledi ve o sanatçının adını sordu
– Evet, adı zaten çok bilinir. Ünlü bir ressam. Adı Malik Burhanettin yanılmıyorsam
Asım müdürün söylediği isim karşısında şoka girmiş bir halde yavaş yavaş gardan çıktı. Eve doğru yol
aldı. Evine geldiğinde o portreyi başucuna koydu. Çalışma odasına geçti ve Malik Burhanettin’in
hayalinde kaldığı kadarıyla resmini yapmaya çalıştı. Ertesi sabaha kadar o resmin üzerinde çok durdu.
Ve sabah olunca resmi bitirdi. Altına da onun sözünü yazdı. “ içimde ki eseri dışarı taşırdım “
Çizdiği resmi Haydarpaşa tren garı müdürüne hediye etti ve o odanın kapısına asılmasını söyledi.
Resim kapıya asıldı ve gelen geçen o resme hayranlıkla baktı. Çünkü Asım, Malik Burhanettini aynı
çizmişti. O çizdiği resim ve o rüya sanat hayatının bir ışığı oldu.
Aradan yıllar geçti ve Asım usta bir ressam olarak çizimlerine devam ederek sanat hayatını
sürdürdü.
Hayatında tek bir ışık vardı o ışığın adı da “ Malik Burhanettin “
Bir cevap yazın