Bir zamanlar bu ülkede gülüşü güzel adamlar vardı. Hatırlar mısınız diyeceğim ama eminim ki sizde benim gibi hiç unutmamış, filmlerini yüz kere bin kere izleseniz de yine televizyonu zaplarken gördüğünüz an da hemen o filmi izlemeye devam ediyorsunuzdur. Bütün repliklerini, bütün sahnelerini, kahkahalarını, gözyaşlarını her zerresini ezbere bildiğimiz o unutulmaz Yeşilçam filmleri. Adını bile duyunca yüzünüzde bir gülümseme belirdi biliyorum.
Öyle güzel adamlardı ki değil mi onlar? Güldüler mi insanın içi hemen ısınıverirdi. Onlar ekrandan bir kahkaha atardı bizim içimize çöreklenen kara dumanlar hemen dağılıverirdi. Mesela Kemal Sunal’ın o kocaman kahkasını unutmak mümkün müdür? Yürekleri güzeldi. Samimiydiler. Ve yine öylesine bizden biriydiler ki her biri ailemizin bir ferdiydi.
Hatırlıyorum bazı akşamlarda televizyondan evimize ufak tefek bir kadın konuk olurdu. Tıpkı mahallenin cici annesi gibi iyi yürekli, hepimizi kucaklayan bir Adile Teyzemiz vardı. Şimdiki zamanın çocukları asla bilmezler, bir televizyonun başında nasıl beklenirdi, onun sımsıcak gülüşüyle kuzucuklarının yüzü nasıl gülerdi.
Yine o eski filmlerde öylesine güçlü birbirine sevgi ile bağlı aileler anlatılırdı. Aile olmanın nasıl bir şey olduğunu, dostluğu, kardeşliği, komşuluğu anlatan ve yine öyle çıkarsız ilişkiler üzerine kurulu filmler izlerdik ki. Her kötü olan, birbirinin ardından dolap çevirenler, haksızlık edenler, doğru ve güzel yoldan sapanlar eninde sonunda doğruyu bulurdu ve herkes sevdiğine kavuşurdu. Umudu anlatırdı o filmler bize. Turşu suyu yüzünden boşanan Münir Özkul ve Adile Naşit’i izler, incir çekirdeğini doldurmayan huysuzluklarını izleyip izleyip gülerdik. Şimdi ki zamanın sinema filmlerine ya da dizilerine baktığınız da eşin nasıl aldatıldığını, nasıl aile OLMAMAYI, en yakınlarının birbiri ardından nasıl çıkar ilişkilerini kurduklarını yazıp bu yazıyı mahvetmeyeceğim!
Sonra yine mesela bir Yaşar Usta karakteri vardı. Münir Özkul’u izlerken içimizin burkulduğu ve hepimize bir hayat dersi verircesine, üstüne basa basa söylediği cümle: ”Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmaz? Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.”
Aslında müthiş bir cümledir herkesi iyi olmaya, dürüst olmaya ve aile olmaya davet eden bir çağrıdır. Bu replikle Yaşar Usta kendisine öyle hayran bırakır ki aile olma saadetine, aile bağlarının kuvveti tam da böyle olmalı diye düşünürken kendimi salya sümük ağlarken bulurum.
Ya Vecihi her seferinde evi tepemize yıkacakmış gibi gelip helikopteriyle sevdiğine bir gül atıp ve her defasında başına türlü türlü olaylar gelen Şener Şen’in o masumiyetini ve “Gülen Gözler ”in müthiş oyuncu kadrosunu nasıl anlatsam ki şimdi.
Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ayşen Gruda, İhsan Yüce, Hulusi Kentmen, Adile Naşit, Münir Özkul, Kemal Sunal, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Perran Kutman, İlyas Salman, Kadir İnanır, Türkan Şoray, Gülşen Bubikoğlu, Fatma Girik, Ediz Hun, Kartal Tibet, İzzet Günay, Sami Hazinses, Cevat Kurtuluş, Şemsi İnkaya ve Emel Sayın ve Sadri Alışık şu an aklıma gelmeyen nice büyük ustanın sinemamızın emekçileri. Unuttuklarım olmuştur elbette. Güzel gülüşlü adamlar diyorum ben hepsine birden.
Bu güzel adamların hüzünleri, gözyaşları. Hepimizi ekran başında gözyaşlarına boğardı. İyi olmak zordu bugün, ama onlar o filmlerde kendileri üşümesine rağmen ceketlerini bir kimsesize veren, hayvan seven, kötülük düşünmeyen bu güzel adamların sayesinde dönüyor gibiydi.
Ve içlerinden herhangi biri gerçek yaşamda aramızdan ayrıldığında her evden bir cenaze çıkıyor gibi oluyor. Öyle şaşkın öyle hüzünlü öyle ağlamaklı oluyor çoğu insan.
Ve o yüzden ki onlar bize her zaman saflığı, doğruluğu ve dürüstlüğü simgeleyen yüreği kocaman adamlar olarak kalıyor hafızalarımızda.
Hepsini çok seviyorum ben. Hepsini defalarca izlemek bana iyi geliyor. Biliyorum birçoğunuz benim gibi oluyor.
Gülüşü güzel adamları çok özlüyorum.
Gülüşlerini özledim.
10 Ocak 2015
Ankara
Bir cevap yazın