Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
(1893-1930), Rus şair, oyun yazarı, film ve tiyatro aktörü
Yaşamı
7 ya da 19 Temmuz (Ne annesi, ne babası, ne de kendisi tam olarak biliyor.) 1893’te Gürcistan’ın Kutais kentinden 20 verst uzaklıktaki Bağdadi köyünde doğdu. Babası Vladimir Konstantinoviç Mayakovski Bağdadi bölgesi orman işçisi idi ve Luda ve Olya adında iki kız kardeşi vardı. Kızkardeşi Luda’nın anılarına göre, aile, Gürcü geleneklerine bağlı bir hayat yaşayan ancak Rusça’yı da korumaya özen gösteren mutlu bir ailedir. Aile bir süre sonra Kutais kentine taşınır ve Mayakovski burada 1900 yılı sonunda Kutais Lisesi’ne gitmeye başlar. Okulda çok başarılıdır, hatta okulun en iyisidir. Bu dönemde kurmaca romanları özellikle de Jules Verne’i çok sever. Öğretmeni onu bir sanatçı olarak kabul edip onunla özel olarak ilgilenmeye, dersler vermeye başlar.
Mayakovski ve ailesi
Mayokovski bu dönemde politikaya da ilgi duymaya başlar. 1905 başarısız devrim girişimi sırasında kızkardeşi gizlice Moskova’ya gider ve onu devrim ile tanıştıracak bazı belgeler getirir. Bu sıralarda Kutais de Bolşevik Partisi’nin yeraltı eylemlerinin merkezlerinden biri olmuştur. Bu dönemden sonra şiir ve devrim onun için bölünmez bir bütün haline gelir. Bir süre sonra babası kesik parmağından kaptığı bir enfeksiyon sonucu ölür.
Moskova yılları[değiştir | kaynağı değiştir]
Bu ölümden sonra aile Kuatis’den Moskova’ya göçer. Moskova’da bir süre büyük bir yoksulluk içinde yaşarlar. Annesi çalışmaya başlar. Mayakovski ise sosyalist arkadaşlar bulur ve kendini bir sanatçı olarak Moskova’da tanıtmaya çalışır. Tekrar okula başlar. Derslerde felsefe kitapları okumaya, düşünmeye başlar. Marksizm onu büyüler. Sosyalist devrim hayalleri ile yaşamaya başlayan Mayakovski’nin dersleri artık eskisi gibi iyi değildir. Bu dönemde sadece 14 yaşındadır. Annesi anılarında bu dönemi şöyle anlatır.
“ …Okula gitti ancak zamanının çoğunu derslere vermek yerine propagandaya ayırdı. Daha 14 yaşında idi ancak 19 yaşında biri gibi davranıyordu ve çok ateşli idi. Parti üyeleri onunla görüşmeye geliyor, onunla buluşuyor ve devrim için ondan faydalanıyorlardı. Vlademir adeta yaşlanmıştı. ”
Mayakovski’nin çalışma odası
Mayakovski bir olaydan sonra okuldan atılır. birçok kez tutuklanır. Bolşevik partisinde propagandacı, örgütçü ve yazıcı olarak faaliyet göstermeye başlayan Mayakovski’nin evi 29 Mart 1908’de polis tarafından basılır ve Mayakovski tekrar tutuklanır. Bu esnada gizli bilgilerin de yazıldığı not defterini yutar. Parti bu dönemden sonra ona daha fazla bağlanır. 15 yaşında bir daha dönemeyeceği evinden polislerce alınır ve bilinmeyen bir yere götürülür. İlk girdiği hücrede 12 ay geçirir. Bu dönemde 3 yıl aradan sonra tekrar kurmaca romanlar okumaya ve yoğun bir şekilde yazmaya başlar. Bu Mayakovski’nin okuduklarından ziyade kendi özgün fikirlerini yazdığı bir dönem olarak tanımlanabilir. Hapis yıllarından sonra bu sefer Moskova Resim ve Heykel Okulu’na kaydolur. Burada özgün ve halktan olan çalışmaları ile diğer öğrencilerden farklılaşır. 1911’de fütürist harekete katılır ve Fütürist Bildiri’ye imzasını koyar. Burjuva göreneklerine meydan okuyan ve sığ kamu beğenisini sarsan edebi ürünler verir.
Öğretmenlerini eski dünyanın temsilcileri olarak görmekte ve devrimle kurulacak yeni dünyaya ilişkin resimler yapmaktadır. Bu çalışmalarının Rus fütürizminin başlangıcı olduğu söylenebilir. Bir zamanlar elden ele dolaşan Puşkin’in şiirlerinin yerini Mayakovski’nin şiirleri almaya başlar. Bu arada polis tekrar Mayakovski’nin peşine düşer. Şair, trajedi adlı oyununu St. Petersburg’da bir parkta sahnelemeye başlar. Bu oyundan sonra ünü iyice yayılır. 1913 kışında Korni Çekovski’de bu oyunu izler ve oyun hakkında yazar. Ona göre bu oyunda bizzat Mayakovski vardır. Oyunda ortada bir adam ve çevresinde değişik kılıklarda onu yok etmeye çalışan birçok insan vardır. Çekovski, bunun gerçekten bir trajedi olduğunu ve bunun için şairin bir büyük bir ün yapacağını söyler. Gorki’nin eşi Maria ise anılarında Mayakovski hakkında şöyle der:
“ …1918’de Mayakovski’yi sahnede izledim. Bana göre o eğer bu meslekte ilerlese idi müthiş bir oyuncu olabilirdi. ”
I. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi yılları[değiştir | kaynağı değiştir]
Mayakovski
1914 yılında I. Dünya Savaşı patlak verir. Mayakovski başlarda oldukça heyecanlıdır ve zafer kazanma duygusu ile başı dönmüştür. Ancak ilk meydan savaşından sonra tanık olduğu şeyler fikirlerini değiştirir. 1915 yılında Pantolonlu Bulut adlı şiir kitabını yazar. Maksim Gorki bu şiirini çok beğenir ve şairle ilgili övgü dolu yazılar yazar. Gorki’nin eşi anılarında Gorki’nin Mayakovski hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
“ …Eşim Mayakovski’ye çok önem verirdi. Onun şiirde bir yerlere gelmesini istiyordu. Çünkü her ikisi de aynı şeyleri düşünüyor ve aynı şeyin peşinde koşuyordu. Onun günün birinde hakkında çok konuşalan biri olacağını çok iyi biliyordu. ”
Mayakovski’ye göre bulut çağdaş sanatın birleştiği bir değerdir. Bunun yanında cehennem şiddet ve bireycilik gibi şeyler de yeni bir anlam kazanmıştır. 1915-1917 yılları arasında Lili Brik ile büyük bir aşk yaşar, yıllarca bu aşkın etkisinde kalır. Mayakovski’nin Moskova’nın fütürist sanatı kabul edeceğine dair en ufak bir şüphesi yoktur. Ona göre devrim onun devrimidir ve devrim gerçekleştiğinde tüm düşleri gerçek olacaktır.
Bu duygularla 1917 Ekim Devrimi’ni çoşkuyla karşılar ve devrimin başlıca sözcülerinden birisi olur. Devrim sonrası çıkan iç savaşta Mayakovski bu sefer sanatını propaganda afişlerinde göstermeye başlar. Artık duvarlarda, direklerde binalarda Mayakovski’nin hazırladığı propaganda afişleri vardır. Ekim devrimi ile Rusya’da fütürizmin gelişmesinin aynı döneme denk gelmesi nedeniyle fütürizm bir tür komünist fütürizm olarak algılanır ve bir araya gelen fütürist sanatçılar halka seslenmeye başlar.
Şair 35 Gazete ve 57 dergide yazı yazmıştır. Dergi ve gazetelerde yazdıkları siyaset ve propaganda koksa da onu diğer köşe yazarlarından ayıran birçok şey vardır.
Mayakovski’nin hazırladığı afişlerden biri
Şairin İzvestya’da yayımlanın politik şiirlerini okuyan Lenin şöyle der.
“ …Mayakovski’nin şiirlerinden pek bir şey anlamıyorum ancak onun meydanlarda savaşacak bir uzman olduğunu hissediyorum. Onun yazdıkları siyasi açıdan belki tartışılabilir. Şiirlerinde çok fazla politik bir şey yok, insanları bir şeye davet eder bir hava yok. Şiiri komünistleri birleştirmeye yetmez. Ama politik bakış açısının doğru olduğuna inancım sonsuz. ”
Lenin Mayakovski’nin dobra dobra konuşmasından fazlası ile hoşlanır ve bu nedenle özellikle propaganda da ondan faydalanmaya çalışır. Mayakovski de Bolşoy Tiyatrosu’nda Vladimir İlyiç Lenin adlı şiirini okur.
Yeni Lef dergisini (1922-1923) yeniden yaşatmaya çalışır (Новый леф, 1927-1928). Kağıdın yetişmediği, basımevlerinin çalışmadığı, savaşın yıprattığı dönemlerde; halkın gazete ve mizah dergileri yerine kullandığı ROSTA (Rusya Telgraf Ajansı) Pencereleri adlı pankartları hazırlar. 1925’te yazdığı bazı taşlamalar yüzünden İngiltere’ye girişi engellenir. ABD’ye dolaylı olarak, Meksika’dan geçerek girer. Aynı yıl yakın dostu Sergey Yesenin Leningrad’da İngiltere Oteli’nde intihar eder. Yesenin, son şiiri; “Elveda dost, elveda”yı damarını açarak, kanıyla yazmıştı. Buna karşılık hemen bir şiir yazıp, okumaya başlar, fakat zamanın devrimcilerinden büyük tepki görür. Bu olaydan tam 5 yıl sonra; 1930’da Lili Brik’i ve ailesini SSCB hükümetine emanet ettiğini belirten bir mektup bırakarak silahla intihar eder. Ölümünden sonra doğduğu köy olan Bağdadi’ye şairin adı verilir.
Eserleri
Şiirleri
Pantolonlu Bulut
Omurganın Flütü
Lenin Destanı
Yüz Elli Milyon
Oyunları
Trajedi – Vladimir Mayakovski
Gizemli Güldürü
Tahtakurusu
Banyo
Moskova yanıyor
Kitapları
Amerika’yı Keşfim
Bilirim Sözlerin Kudretini
Bilirim sözlerin kudretini.
Bilirim sözlerin etkin çağrısını.
Bunlar locaların alkış tutacağı
Sözler değildir.
Bunlar öyle sözlerdir ki, tabutlar
Dört meşe ayağı ile tempo tutturur.
Mümkündür yayınlanmadan, basılmadan
Eserin atılır bir kenara.
Gel gör ki, söz rüzgar gibi fırlar,
Kolanları gererek yayılır.
Etkisi, yüzyıllar boyu,
Çan sesleri gibi kalır.
Öyle ki nazımın nasırlı ellerini,
Tren dolusu yalakalar,
Yalamak üzere, akabinde gelir.
Bilirim sözlerin kudretini.
Boş görünse de aslında,
Dans içinde ökçelerin altında,
Düşen çiçek yaprağı misali,
İnsan ruhu dudaklarında,
Teşrih bulur o ifadesini…
1930
Çeviren:
Melaike Hüseyin
Dinleyin!
Ya Siz
Bir bardaktan boya serptim,
günün haritası üzre ben örtü vurdum;
donmuş etle dolu bir tabakta gösterdim
çarpık elmacık kemiklerini okyanusun.
Teneke bir balığın pulları üstünde
yeni dudakların okudum çağrılarını
Ya siz
bir noktürn çalabilir
miydiniz
flütünde saçak boruların?
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Herkes ve Herşey İçin
Hayır.
Olamaz.
Sevgilim, sen de mi kızdın bana?
Niçin?
Bak
geldim,
çiçek de getirdim,
ama, ama…asla bir kötülük
yapmadım sana!
Solgun bir yüzle,
düştüm kaldım sendeleyerek.
Sokak döndü durdu çevremde.
Duydum kesik kesik fren seslerini.
Esiyor rüzgar
acıtıyordu yanaklarımı.
Bu denli kargaşa hiç olmamıştı.
Başkentin karmaşasında
baktım çevreme
çok sert bir yüzle.
Hüzünlü,
sanki ölüm döşeğindeydim.
Yüreğim de yitik bu arada.
Bir kötülük yapmıyorsun bana,
ama
ilgilenmiyorsun da benimle.
Artık
hüç umurunda değilim.
Aşk!
Sen vardın usumda hep.
Yeter!
Bitirin bu aptalca oyunu.
İsterseniz
eleştirin beni,
en görkemli
serseriyim ben.
Anımsar mısın?
Sırtındaki haçın altında iki büklümken
bir anlığına durdu İsa.
Onu izleyen kalabalık
bağırdı o anda gülerek:
‘Yürüsene, aptal! ‘ dediler.
Doğru!
Acımasızsın.
En zorlu gününde
bağırırsın bir zavallıya.
Rahat vermez, kargışlarsın onu.
Ama biz hazırız zaten
buna.
Durumlar işte böyle!
Ant içerim ki dürüst olacağım,
bir kız verin bana.
Genç
güzel bir şey olsun.
Hiçbir kötülük etmeyeceğim,
yalnızca saflığını bozacağım onun
iğneleyici sözlerimle.
Göze göz! Dişe diş!
Hiç aralıksız
düşündüm binlerce kez öç almayı.
Korkutun
isterseniz beni.
Suçlu ortada zaten
değil mi?
Göze göz! Dişe diş!
Öldürün
gömün beni.
Kurtulurum oradan,
yaparım elimden geleni.
Ama
bir köpek gibi,
geleceğim arkanızdan sizin,
saldıracağım size hep!
Geceleyin birden uyanaksın.
Çünkü gürleyeceğim bet sesimle.
Hiç rahat yüzü de
vermiyorsun bana.
Kalmadı farkım
bir tutsaktan.
Ama güçlüyüm yine de ben!
Boynuzları tellere takılmış
bir geyik gibiyim.
Gözlerim kan çanağına dönmüş.
Bir zavallı da olsam
dikileceğim bütün gücümle
göstereceğim herkese yüzümü.
İnsan kaçamaz!
Pis,
pişman bir durumda.
Gerekirse yatar soğuk taşlarda.
Ben de çizeceğim bir dinsizin resmini
Çar’ın kapısına.
Kuruyun ırmaklar, dindiremesin Çar susuzluğunu.
Onu ilençleyin!
Güneş, ışığını harcama onun için boşuna!
Binlerce yoldaşım
dışlansın alanlarda!
Ve en sonunda geldiğinde o
çağların ötesinden
üşüyerek,
anlayacak son günlerini tükettiğini.
Haydutları, kıyıcıları
kurtaramayacak onu.
Gün doğuyor.
Açıldıkça açılıyor gökyüzü,
yutuyor geceyi
yavaş yavaş.
Pencereler ışıl ışıl
tavalar sımsıcak.
Dökülüyor güneş kentin üzerine.
Ey kutsal öç!
Önderlik et bana
çok güçlüsün
yaşıyorsun dizelerimde.
Benim bu yüreğim,
söyleyecek sana her şeyi
tıka basa dolu o.
Geleceğin insanları!
Nasılsınız?
Tanımalıyım sizi.
Buradayım,
bütün acılarımla.
Yaralarım sızlıyor…
Size bırakacağım her şeyimi
o mutlu ülkümü.
(1916)
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Lili
(mektup yerine)
Sigara dumanlari kemiriyor havayi
Oda:
Krucyonik`in cehenneminden bir bolum sanki.
Ve hatirla:
Su pencerenin ardinda
azgin bir arzuyla
ellerini oksamistim ilk defa.
Bugun birlikteyiz iste.
Iste sen:
Zirhli yurek.
Ve yarina kalmaz
kovarsin yanindan
hakaretler yagdirirsin bana.
Ve evin holunde uzun bir zaman
bir kol
gizli bir urperisle kivranarak
ceketi arayacak.
Savurup kendimi sokaga
gidecegim.
Vahsi
ve agzima ne gelirse sayiklayarak
umutsuzluk tarafindan kiymalanmis bir
halde gidecegim.
Hayir sevgilim hayir
oyle degil
yalan hepsi yalan biricigim,
gel bana veda et haydi.
Bil ki
nerede olursan ol
nereye gidersen git
bir demir yigini kadar
agir ceker
senin icin askim.
Ve birak da haykirayim son defa
aci haykirisiyla gururu kirilmisligin.
Takati tukenen okuzler
gidip kendinilerini
soguk suyun icine atarmis.
Ama benim icin
askindan gayri bir okyanus
yok
ve bosunadir aglayip haykirmam biliyorum
bosunadir ummak tukenmemeyi.
Dinlenmek isterse yorgun fil
kizgin kumlara uzanirmis krallar gibi
Ama benim icin
askindan gayri
hic bir gunes
yok ki.
Ve bilmiyorum bile nerdesin simdi
bilmiyorum kiminlesin.
Sair olmus olsaydi
bunca azap cektirdigin su kisi
coktan satip gitmisti sevgilisini
servet ve san karsiliginda.
Sevinc vermiyor oysa bana
hic bir can sesi
senin o mubarek ismini
tekrarlayan can gibi.
Ne bosluga firlatirim kendimi
ne zehir icerim
ne de tabanca namlusu
dayarim sakagima..
ve bir bicagin gucu yetmez
bakislarin bir yana
kesmege beni.
Yarina kalmaz unutursun
basina koydugum taci
ve askinla besleyip
yaktigim
o cicek acmis ruhu da.
Ve hareketli gunlerden bir karnaval ruzgari
dort bir yana dagitir kitaplarimin sayfalarini..
Soyle:
Kelimelerimin
kurumus yapraklari
yolunu kesip de durdurabilir mi?
seni?
Hic degilse birak
son sevgimden dokudugum haliyi sereyim
ayaklarinin altinda
yitip giden topraga…
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Mayakovski’nin Tutkusu
Duyuyor musunuz?
Duyuyor musunuz bu at kisnemelerini?
Duyuyor musunuz?
Duyuyor musunuz otomobillerin ulumasini?
Bunlar
yikanmaya giden kentlilerdir Onun bereketinde.
Bir insan batakligi tüm.
Sürüklüyor beni kalabalik
rastgele bir yere
saskin, süklüm püklüm.
Dizginlere asiliyorum bense,
eteklere,
etekliklere.
Bu gördügüm de ne?
Sen misin?
Oraya mi götürüyorlar?
Yalan, zindikça bir küfür!
Gözümün bebegini kan bürümüstür
kizil feneri gibi
kerhanelerin.
Niçin sen ama?
Dur!
bildigim daha tatli zevkler var!
Ulu ormaninda kirpiklerin yok bir kimildama.
Dur!
Geçti gitti bile…
Iste oralarda, basi baslar üstünde.
Isildiyor kafatasi,
bir kundura dense yeri,
dazlak,
piril piril cilali deri.
Ancak
son bogumu üstünde
yüzük parmaginin
üç pirlanta yaninda
bir iki tüy var
dikilmis.
Yaklasiyor yosma, görüyorum.
Egiliyor öpmek için elini.
Dudaklari fisildiyor
küçük tüyler arasinda
birine ‘küçük flütüm’ deyip,
birine ‘küçük bulutum’
üçüncüsüne de
isitilmemis, ünlü bir ad vererek
yaratmakta oldugum.
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Omurganın Flütü
2
Ve gökyüzünü
unuttu diye maviliğini dumanlar arasında
ve bulutları, o paçavralar içindeki sığıntıları
tutuşturacağım en son aşkımla,
bir veremlinin yanan suratınca, kızıl sarı.
Sevinçle kapatacağım gürültüsünü
kalabalıkların,
unutanların dirliği, ev bark yüzünü.
Bir çift sözüm var
insanlar!
Çıkın siperlerinizden.
Sonra bitirirsiniz savaşı.
Ama,
Baküs gibi kandan sendeleyerek
bir savaş başlasa bile,
hiç solmaz aşk sözleri.
Sevgili Almanlar!
Bilirim,
sizin dudaklarınızda Goethe’nin
Greten’i var.
Fransız
gülümser süngü altında,
dudağında bir gülüşle düşer vurulan havacı,
bir anımsasınlar yalnız
ağzının öpüşünü
senin, Traviata.
Bana tad vermez ama
yüzyılların çiğnediği pembe et.
Başka ayaklara kapanın bugün!
Sensin övdüğüm elbet,
süslü püslü
sarışın yosma.
Belki aslında
bu süngü uçları gibi korkunç günlerden,
ağarınca yüzyılların sakalı,
kalan
yalnız
ikimiz olacağız,
bense kentten kente senin ardında.
Gelin gitmiş olsan da denizaşırı,
saklanmış olsan da gecenin inlerine,
Londra’nın sislerinde seni bulacaktır öpücüklerim yine
sokak lambalarının ateşten dudaklarıyla.
Aslanların nöbet tuttuğu
yakıp kavuran çöle yaysan da kervanlarını,
senin için
rüzgarın yırttığı kumun altına
sereceğim yanağımın yanan Sahra’sını
Dudaklarına bir gülüş yerleştirsen,
baksan da-
ne yakışıklı boğa güreşçisi!
Bir anda
kıskançlık salacağım kulübelere,
boğa gözlerimde bir ölüm sisi.
Dalgın adımlarla geçersen bir köprüden
düşünerek-
aşağıda olmak ne iyi;
ben
kemerler altında akan Seine ırmağıyım,
seni çağırıyorum,
gösteriyorum sana çürümüş dişlerimi.
Tırıs giden atların ateşinde yaksan da bir başkasıyla
Strelka’yı, Sokolniki’yi,
yukarılara tırmanıp, ta yukarılara
seni bekleyen ölgün, çıplak ayım ben.
Güçlü kuvvetliyim,
gereklilik duyarlar da
buyruk verirlerse bana
git savaşta öldürt kendini! diye,
senin adın olur
ağzımdan son çıkan ad,
donar kalır bir mermiyle parçalanan dudaklarımda.
Başım taçlı mı ölürüm,
Saint-Héléne de mi bilmem.
Ata biner gibi binerim yaşamın dalgalarına,
hem evrenin sultanlığına aday olurum
hem
kelepçelere.
Çar olmak düşerse bana,
senin yüzündür
güneşsel altınına sikkemin
basıla buyruğunu vereceğim şey
bütün halkıma ülkemin.
Ve orada,
solduğu yerde herkesin tundurada,
ırmakla pazarlık ettiği yerde kuzey yelinin
adını oyacağım zincirlere Lili’nin
öpe öpe zindanın karanlığında.
Dinleyin, unutanlar göğün mavi olduğunu, hepiniz,
vahşi hayvanlar gibi
diken diken tüyleriniz.
Bu aşk belki de
son aşkıdır dünyanın,
yanar bir veremlinin kızıl rengiyle.
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Çeviri: Sait Maden
Greten, Faust’un kadın başkişisi Margeret’in adının küçültülmüş biçimi.
Strelka, Leningrad yakınlarında; Sokolniki ise Moskova yakınlarında gezinti yerleri.
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Pantolonlu Bulut
Düşünceniz
Sünepe beyninizde yatar ya miskin miskin
Yağ bağlamış bir uşak yatar gibi pis bir yatakta
Çileden çıkararak kanlı paçavralarıyla yüreğimin
Alaya alacağım onu, hınzır ve hayta
Ne gönlüme tek bir ak düştü,
Ne ihtiyar bir sevecenlik başımda!
Tuttu bütün dünyayı sesim, o korkunç gümbürtü;
Yakışıklı yürürüm şimdi
Yirmi iki yaşımda.
Siz çıtkırıldımlar!
Kemanlara geçirenler sevdayı.
Siz geçiren hamhalatlar dümbeleklere.
Derinizi kolaysa tersyüz edin benim gibi,
Ortada baştan aşağı dudaklar kalsın bir kere!
Gelin de görün –
Melekler takımında görevli bir hanım var salonda,
Keten gibi düzgün.
Ahçı nasıl çevirirse yemek kitabını
Dudaklar çeviriyor yollu yordamlı o da.
İsterseniz
Ben çılgına dönerim tenden,
-ya da renk değiştiren bir gök gibi ufukta-
isterseniz öyle çıtkırıldım olurum öyle incelirim ki
çıkarım insanlıktan, dönerim pantolonlu bir buluta!
İnanıyorum çiçekler içindeki bir Nis’e!
Yine herkes benim yüzümde tafra sahibi,
Bir hastane gibi köhne erkekler de,
Yıpranmış kadınlar da bir atasözü gibi.
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Sergey Yesenin’e
Sen gittin,
diyorlar
yukarılarda bir dünyaya.
Sonsuzlaşma-
Uçuyorsun,
parıldayan yıldızlara çarparak.
Ne borç var artık bize,
içki ne de
Ayılma.
Hayır, Yesenin,
oh
çekmek değil benim istediğim.
Görüyorum ben
kesik bileklerinle sendeleyişini
Ve alayla değil
acıyla
düğümleniyor yüreğim.
Görüyorum
bir kemik çuvalı gibi
yere atışını gövdeni.
-Dur! diyorum.
Bırak!
Delirdin mi sen?
Sürer mi ölümü
hiç insan
tebeşir tozu gibi
yanaklarına?
Sen ki çok daha
iyi verirdin ölüme
ağzının payını herkesten.
Yeryüzünde başka
kimsede olmayan
o efece konuşmanla.
Niçin?
Nedeni ne?
Donup kalıyorum şaşkınlıktan.
Homurdanıyor eleştirmenler:
-Bizce, bunun asıl nedeni
Şu…
ya da bu…
ama daha çok,
kopmak toplumdan,
Çok fazla bira
ya da şarapla kafayı çekmesi.
Başka deyişle
satsaydın
bohemleri
işçi sınıfına, diyorlar.
Sınıf bilincin olsaydı,
bak, bu gelmezdi başına.
Oysa işçiler de
kvastan sert içkilerle
kafayı çekiyorlar.
O sınıf da içerek
güzelce sıçıyor kendi ağzına.
Başka deyişle
Parti’den biri
denetleseydi seni
Sağlansaydı böylece
asıl önemi
içeriğe vermen.
Yazardın o zaman
her gün
o dizelerin
yüzlercesini
Uzun uzun
ve sıkıcı
Doronin de gördüğümüz türden
Ama bence
böylesi bir deliliğin içine düşseydin
Sen çok daha önce
son verirdin
yaşamına.
Votkadan gitmek daha iyidir
inan bana
Böylesi sıkıntıdan boğulmaktansa.
Hiçbir zaman söyleyemeyecekler
nedenini bize
seni yitirişimizin.
Şuracıkta duran
çakı mı, yoksa ip mi?
Ama bulunsaydı
mürekkebi, elbette
Angelleterre otelinin
damarlarını kesmen
ve ölüp gitmen
gerekmezdi.
Sana öykünenler çıldırdılar sevinçten:
bir daha, bir daha!
Neredeyse bir yığın insan
zıvanadan çıkıp
öldürdü kendini.
Neden çoğaltmalı
intiharları
böyle sayıca?
Daha kolay değil mi
mürekkeple doldurmak
oteldeki şişeleri!
Sonsuza dek
kilitlendi artık dilin
arkasında dişlerinin.
Benim bu bilmecemsi sözlerim
yersiz
bir bilgiçlik sayılmamalı
Halkımız,
yaratıcısı ve yaşatıcısı o güzel dilimizin,
Yitirdi ölümünle
yansılı sesler üreten
en güçlü çırağını.
Ve o herifler tayışıp duruyorlar
ölü şiir döküntülerini
Geçmiş,
gömülmüş ölülerden
hemen hiçbir yeniliği olmayan.
Üstüste yığıyorlar
tatsız uyaklarını
mezara toprak atar gibi: daha beterlerini.
Onurlandırmak için oğlunu
Esin Peri’sinin bile
işine yaramayacak olan.
Sana yaraşacak
bir anıt henüz dökülmedi
Hani nerde o anıt,
döğülmüş tunçtan
ya da yontulmuş mermerden?
Oysa çoktan doldurdular
yığın yığın
parmaklarının dibini
Çöplerle,
adama sözcüklerinden, anılardan, o bok püsür şeylerden.
Adın
hıçkırıklarla birlikte doldurdu mendilleri.
Sözcüklerini
geveleyip duruyor Sobinov ağzında
Kıvrılıp oturmuş da
altına suyu çekilmiş bir kayın ağacının-
‘Hiçbir şey söyleme,
ah dostum,
içini de çek-me ne olursun.’
Ah,
sen onu ne kimbilir nasıl da alaya alırdın,
Şu Leonid Lohengrinski’yi,
baş belası, tanrının!
Ortalığı kimbilir
nasıl da ayağa kaldırırdın:
‘izin veremem
şiirsel gargaralarına
anıran eşşeklerin! ‘-
Sağır ederdin kulaklarını
üç ayaklı ıslıklarınla, sonra,
Yazdıklarının hepsini
kıçlarına sokmalarını söylerdin.
Harcardın bozuk para gibi
o yeteneksiz heriflerin hepsini,
Doldururdun
smokin ceketlerinin
kara yelkenlerini,
Öyle ki savrulurdu
sağa sola
Kogan gibileri,
Süngüleyerek
sivri bıyıklarıyla
gelip geçenleri.
Oysa bu arada
sayısı hiç de azalmadı
bu serserilerin.
Çok zorlu bir iş
onları sayıca geride bırakmak.
Yaşam
yepyeni bir biçimde
yeniden kurulacak.
İşte o zaman
yepyeni şarkılar söylenmeye başlayacak.
Böyle bir çağda
ağırlaşıyor sorunları
kalemin,
iyi ama, gösterin bana
sizi ey zavallı
hortlaklar sürüsü, hadi
Nerede görülmüştür
ve ne zaman
yüce bir kişinin,
Dikenli yolları bırakıp da
gül bahçelerini seçtiği?
Sözcükler
yönlendirir
insanoğlunun güçlerini.
Yürüyün!
Arkamızda
zaman patlasın
bir mayın gibi.
Bizim geçmişe sunacağımız
yanlızca
bukleleri
Rüzgarda
geriye savrulan saçlarımızın.
Eğlenceye ayrılacak yeri yok
gezegenimizin.
Yarınlardan
koparıp
almalıdır mutluluğu
insan.
Şu yaşamda
en kolay iştir ölmek
Asıl güç olan
yepyeni bir yaşama
başlamak.
1926
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Son Mektup
(Şairin cesedinin yanında bulunmuştur)
Hepinize! ..
İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele
dedikodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş
değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem) , ama benim
için başka bir çıkar yol kalmamıştı.
Lili, beni sev.
Hükümet Yoldaş! Ailem: Lili Brik, anam, kız kardeşlerim
ve Veronika Vitoldovna Polonkaya’dan ibarettir; yaşamlarını
sağlarsan, ne mutlu bana…
Bitmemiş şiirleri Brik’lere verin, ne lâzımsa onlar yapar.
“Bir varmış bir yokmuş“
derler hani:
Aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına kafa
tutabilir mi!
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda…
Acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
h a t ı r l a m a y a b i l e d e ğ m e z:
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun
yeter.
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Sonuç
Hiçbir şey silemez aşkı,
ne tartışmalar
ne ayrılık
Bir de bakarsın
yeniden gözden geçirilmiş, ölçülüp biçilmiş,
üstünde düşünülmüştür.
Ve şimdi düzyazı parmaklı
sancağımı kaldırıyor,
doğdum doğalı ve yürekten,
sevdiğime,
ölene dek de seveceğime
yemin ediyorum.
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Bir cevap yazın