Bir sonraki Lyon trenini beklerken yorgun gözlerimle istasyondaki telaşlı kalabalığı izliyorum. İşe yetişmeye çalışan iyi giyimli Etinneli beyefendiler, alımlı Fransız kadınları geçti gözlerimden. Onlar geçer geçmez istasyona gelip bana doğru yürüyen sırt çantalı gezginlere gözlerim takılmıştı ki, yanıma gelip bir kaç cümleden ibaret olan eğreti Fransızcalarıyla gişenin kaçta açılacağını sordular. Onlara yirmi dakika beklemeleri gerektiğini söyledim. Anlayamadığım dillerinde sevinç gösterilerinde bulunup, az ilerdeki banklara yerleştiler. İstasyon giderek kalabalıklaşıyordu. Üç genç kadın istasyona girer girmez mütemadiyen gülerek etrafa neşe zerreleri saçmaya başladılar. Zerreler yanlarından geçen herkese yapışıveriyordu. Ancak nemli gişe duvarları, tozlu yerler ve şu görkemli saat etkilenmedi zerrelerden. Bir de ben. Hep böyle yaşadım, hayatı üzerime bulaştırmadan.
Genç kadınları izliyorum. Ne kadar güzel ve mutlular. Acaba evlerinden mi gidiyorlar yoksa evlerine mi dönüyorlar? Biliyorum, muhakkak vardır bir evleri. Oysa benim yok. Olmasını ben istemedim. Dünyada bir yeri benim diye sahiplenemedim.
Günün erken saati olmasına rağmen istasyon kalabalık. Bu, bir yere gitme gerekliliği olan insanları düşündükçe yalnızlığımı ve tüm gereksinmelerden uzaklığımı daha derin duyumsuyorum. Zaten son bir kaç gündür üzerime sinmiş bu melankoli, beni düşüncelere boğup uykumdan ediyor,trenime bindikten sonra sıcak vagonun tıngırtılı camına başımı yaslayarak çekeceğim uykuyu bekliyorum. Birden az ileride, yerde duran pembe bir kartpostal görüp, düşüncelere dalıyorum…
Derken istasyona gelen genç bir kadın, tedirgin halleriyle dikkatimi çekti. Saate bakıp bir süre amaçsızca sağa sola yürüdü. Sanırım yetişmesi gereken bir yer vardı. Elleri acele ve alışkanlıkla sigara aradı ancak o kadar telaşlıydı ki paketteki son sigarasını düşürüverdi raylara. Canının iyice sıkıldığı belliydi. Öylece dolaşmaktan yorulmuş olacak ki gelip yanıma oturdu. Kafamı kaldırmadan, paketimi uzattım. Çabuk bir teşekkür ederim geçti aramızdan. Sigarasını yaktığında vücudu her şey yoluna girecek, dedi sanki. Derin bir iç çekti. Bu genç kadının iç çekişi, hikayesini merak etmeme neden olmuştu, nereye gidiyorsun diye sordum. Ağzından alelacele: “Gitmem lazım, buradan uzağa.” döküldü. Böyle bir cevap beklemiyordum. Sustum. Soruya boğmayan anlayışlı sessizliğim, onu rahatlatmış olmalı ki devam etti: “Onlar gibi yaşamak istemiyorum.”
Yollara ilk düştüğüm zamanlar canlandı gözümde. Birden hikayesini hiç bilmediğim bu kadına kendimi çok yakın hissettim. Anlatmaya devam etti: “Tek başıma yapamazmışım. Onlar gibi yaşamalıymışım; sevmediğim işime gitmeli, nefret ettiğim bir evde güneşsiz yaşamalı ve ruhumu solmaya bırakmalıymışım. Hele beni hiçbir zaman anlamayacak, ‘diğerleri gibi olan’ biriyle biriyle evlenme düşüncesi… Gidiyorum çünkü onlardan ve üzerime sinmişliklerinden kurtulacağım. Kendim olacağım.” cümlesini bitirdiğinde üzerimdeki etkimi merak etmiş olacak ki; ışığı derinlere kaçmış gözlerini, ilk defa benimkilere değdirerek: “Söyler misiniz bencillik mi bu yaptığım?” dedi. Bencil olduğunu düşünmediğimi söyledim. Nicedir kafamda bir cümle dolaşıyordu: “Her hikayenin bir emanetçiye ihtiyacı vardır.” Kadının bana verdiği sessizlik sırasında hiç yapmadığım bir şeyi yapmaya karar verdim, hikayemi bu genç kadına emanet edecektim. Boğazımı temizledim ve “benim tutunduğum hiçbir şey yok. Ev, aile, dostlar… Ben bir istasyona gelip alabileceğim en uzak yere bilet alırım. Trenlerin aidetine o kadar alıştım ki diğer yolcular benim misafirimmiş gibi geliyor. Herhalde çoğu benden sonra binip, benden önce indiğinden böyle hissediyorum. Sayısız insan tanıdım ama hiç arkadaşım yok. Çünkü genelde insanlara kendimden bahsetmem. Kimseyi kendime o kadar yakın görmedim sanırım. Hem böylesi daha eğlenceli; iş kadını oldum, şair oldum hatta akrobat bile oldum. Belki de aslında bir kimliğim ve hayatım olmadığı için bundan bahsetmiyorumdur. Ben yalnızca sessiz ve tıkırdayarak ilerleyen bir gözlemciyim.” diyerek hikayemi en sade şekilde anlattım. İlgisini çektiğimi fark etmemek mümkün değildi, iri gözlerini iyice büyüterek: “Onlar gibi olmayı hiç denemediniz mi? ” diye sordu.
“Hep böyle değildim tabii ki. Bir ailem vardı. İyi okullarda okudum, üniversiteye gittim. Bu yıllarda kendime bir yer aradım. Çeşitli gruplar, uğraş klüpleri, meslekler, farklı farklı eylemleme grupları… Ama hiçbirine ait olamadım. Boşlukta sallanan bir trapezciydim sanki. Sosyolojiden mezun olduğum yıl, ailemi kaybettim. Sonra rol yapmayı bıraktım, artık ait olmadığım bir yere aitmiş gibi yapmayacaktım. Dünyadaki yerimi bulmak için seyahat etmeye başladım. Sonra şurada mı yaşasam, bu kente mi yerleşsem derken… yirmi yıldır yollardayım.” Sigarasını söndürürken, “Sizi çok kıskandım.” dedi. Gülümseyerek: “Benim şanslı olduğumu mu düşünüyorsun?” dedim. “Tabii, baksanıza tüm gerekliliklerden uzaksınız. Çok özgür ve -son kelimeyi çoşkuyla söyledi- kendinizsiniz!” dedi.
O sözcüğü çok sevdiği belliydi. İhtiyatla konuşmaya başladım: “Hayır, genç kadın. Ben hiç kimseyim. Yer değiştiren bir ismim yalnızca. Ben; trenlerde diğer insanların saati sorduğu, gündelik sohbetler ettiği, bazen edebiyat ya da sinema konuşarak yolculuklarını daha az sıkıcı kılmalarını sağlayanım. Onlar için yol bir zorundalık ve araçken, benim tüm gerçekliğim.” diyerek sustum. Bu sırada tren sesi duyup etrafıma baktım ama tren henüz gelmemişti.
Genç kadın kalkıp, yerdeki pembe kartpostalı almaya gitti. Kalp şekli dedikleri şekildendi. Bana dönerek, “Siz hiç aşık olmadınız mı, içinizi olduğunuz gibi açabileceğiniz ve sizi sevecek birisi olmadı mı? ” dedi.
“Hayır, zannetmiyorum. Elbette trenlerde erkekler vardı. Benimle ilgilenen de oldu. Ama ben hepsinin bir istasyonda ineceğini biliyordum. Bu yüzden açmadım onlara içimi. Trende dokundum hayatlarına.” Gülerek: “Aşkı kuşetli vagonlara sıkıştırdım anlayacağın.” dedim.
“Ama hala yoldasınız, bu arayış öyle biriyle karşılaşacağınıza inandığınız için değil mi? ” dedi. Sesi ne kadar umutlu ve heyecanlıydı. Ben de o yıllarda böyle miydim acaba?
Ona baktım: “Böyle bir şeyin mümkün olduğunu sanmıyorum genç kadın. Yoldayım, çünkü başka türlüsünü bilmiyorum.” dedim.
Şaşkınlıkla: “İki insanın birbirini anlayabileceğinize inanmadığınızı mı söylüyorsunuz, peki ama neden?” dedi. Herkesin hayatında bir tutunacak bir şey vardır. Bu genç kadınınki de umut etmekti. Ben ne zaman bıraktım acaba umut etmeyi? Biraz düşündüm ve: “Birbirimizi anlamak ancak çocukluk acılarımızı yok saymamakla mümkün olur. Bu koşul yerine gelmedikçe ‘anlamak’ ancak ardında kibir ve küçümsemenin gizlendiği bir anlayışlı olma pozundan ibaret kalır.” Arno Gruen, diye ekledim.
Yüzüme anlamamış gibi baktı. Açıklamaya başladım: “Ben herkesi anladım. Ama onların böyle bir derdi yoktu. Öğrenmek için değil, sormak için soruyorlardı. Ben de ya duymak istedikleri cevapları veriyor ya da susuyordum. Suskunluğumu kayıtsızlık gibi algıladılar hep. ” diye cevap verdim.
Pes etmedi: “Kayıtsızlığı sizinkine benzeyen biriyle tanıştınız mı hiç?” diye sordu. Bu kez hassas olduğum bir noktaya değinmişti. İstemsizce yutkunduktan sonra dikkatlice konuşmaya başladım: “Evet, bir kaç istisna oldu. Benimle o boşlukta durup bekleyişimi ikiye bölen birileri. Onlar varken daha az mutsuz hissederdim. Ama fark ettim ki hiçbiri benim kadar acınası durumda değildi. İçlerini saklayarak da olsa diğerleri gibi olmaya çalışıyorlardı. Rol yapma gerçeğe dönüşüyordu da üstelik. En kalbi dar odalı insan bile, benimle karşılaşmasının ardından genişliyor, içine sığamıyordu. Bir nevi sıçrama tahtasıydım galiba. Kendine bir yararı dokunmayan, sıçrama tahtası. Ziyanı yok artık kabul ettim, ilerleme denilen şey benim için kat ettiğim raylardan ibaret.” dedim.
Lyon treninin devingen sesiyle uyanıyorum. Yanıma baktığımda o genç kadın yok, çevremde de kimse kalmamış. Tren uzaklaşırken boş istasyona bakıyorum. Geç kaldığımı anlıyorum…
İSTASYONDAKİ – Fatma ŞAHİN
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın