İvan İlyiç’in Ölümü, gerçekçi akıma mensup Ünlü Rus Yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy’un eserlerinden biridir. Eser kısa olmasına rağmen akıcı, sürükleyici bir dille yazılmış, okuyucuyu güçlü bir biçimde etkileyen hikâyeye benzeyen bir yapıttır. Eserin bir diğer özelliği de sonuç kısmının romana girerken, romanın başında verilmesi, romanın diğer bölümlerinin ise bundan sonra geriye dönülerek anlatılmasıdır. Romanda, 19,yüzyıl Rusya’sının bürokrasi memuriyet hayatından bahsedilmekle birlikte, yargıda görev almış ve ailesi tarafından da önemsenen yüksek mevkideki bir memurun hayatı ve ailesi üzerinden toplumsal yaşamın, ailenin ve meslek hayatı ile çalışan insanlardaki kariyer tutkusunun eleştirisi de yapılmaktadır. Roman, bu özellikleriyle sadece o dönemi ve o dönemin Rus Toplumunu değil; günümüzün modern kapitalist toplumları için de geçerliliğini koruyan, eleştirel bir yapıttır. Çünkü günümüz toplumlarında da benzeri sorun ve gelişmeler fazlasıyla görülmektedir.
Dostoyevski ile karşılaştırıldığında Tolstoy, romanlarında toplumsal olay ve olgulara daha fazla önem veren, insanın psikolojik yönünü ve iç dünyasını fazla ortaya koymayan bir yazardır. Ancak Tolstoy bu romanında ortaya koyduğu kahramanlarının psikolojik özelliklerine daha fazla yer vererek Dostoyevski’ye yaklaşmıştır.
Romanın kahramanı İvan İlyiç, ailesinin ve çevresinin en sevilen evladı olarak yaşamış; ama çoğu zaman kendisinden istenileni yapmış, çevresiyle uyumlu olmaya büyük bir özen göstermiş bir kişidir. Pravodenniye’ deki okulda okurken, istediği gibi yaşayıp hayatın tadını çıkarıp, serbest ve özgür düşüncelere yönelmesine rağmen bu eğilimleri kısa sürecektir. Bu kısa süreli yöneliş, onun genel eğilimini ve yaşama dönük amacını değiştirmeyecektir. Okulu bitirip, eğitimini tamamladıktan sonra da memuriyet hayatına atılıp bir yandan kendisinden istenilenleri yaparken; diğer yandan da kariyerini güçlendirip sağlamlaştırmaya çalışmıştır. Her ne kadar kendisi üst makamlara yaltaklanma gibi bir yola başvurmasa bile üst makamlardan olan kişilerle iyi ve yakın ilişkiler kurmaya da özen gösterecek, bir nevi yaranma ve yaltaklanma işini çok daha kurnazca ve akıllıca yapacaktır. Sorgu Yargıcı olarak atandıktan sonra da bir yandan işini titizlikle yaparken; diğer yandan da en üst makamlarda olan kişilerle ilişkilerini güçlendirip sağlamlaştırmak için onların bulunduğu ortamlara sıkça gitmekten ve onların dikkatini çekmeye çalışmaktan kaçınmayacaktır. Ülkede yargı hayatında yapılan reformların da etkisiyle kendisi gibi insanlara duyulan ihtiyaç artınca önemi daha da artacak, bunun sonucunda daha önemli olan sorgu yargıçlığı görevine atanacaktır. Bu görevi sayesinde en önemli insanları bile önüne getirebilecek bir güce sahip olmanın sevincini ve gururunu yaşayacak; ama bunu çevresine sezdirip belli etmemeye çalışacaktır.
İvan İlyiç, sorgu yargıçlığı görevindeyken yine fazla zengin olmamakla birlikte sınırlı bir serveti ve ailesinin belli bir ismi olan ve kendi ailesinin de uygun gördüğü Praskovya Federovna adlı bir kadını beğenip onunla evlenir ve ondan çocuk sahibi olur. Ancak çocuklarından sadece ikisi yaşar. Bu arada evlendikten bir süre sonra karısının artan tepki ve huzursuzluklarıyla karşılaşıp, onunla kimi zaman kavga eder. Ancak İvan İlyiç, bu durumun yarattığı huzursuzluktan kendini meslek hayatına vererek, mesleğindeki ilerlemesini sürdürerek ve işlerini evine taşıyarak kurtulmaya çalışır. Bu arada mesleğinde ilerleyip savcı yardımcısı olması, onun gücünü ve önemini daha çok arttırır. Onun için evlilik hayatı, evdeki işlerinin görülmesini, ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan bir araçtır. Karısı için ise kendisi, hem toplumda bir statü, itibar kaynağı, hem de kazandığı parayla ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan, harcamalarını gideren bir kaynaktır. Aralarındaki sevgi gösterileri, sevişmeler ve anlayış, kısa sürmekte, evlilik hayatını devam ettiren asıl önemli güç ise mevki ve para olmaktadır. Mevki ve para tehlikeye girmediği sürece evlilikte yürümektedir. Çocuklara gösterilen yakınlık ve ilgi ise ancak bundan sonra gelmektedir. Ancak İvan İlyiç’in mevkiinde beklenen yükselişin olmaması ve gelirinin harcamalarını karşılamaması; hem ailesiyle ve çevresiyle ilişkilerinin bozulmasına ve çevresindeki insanların, arkadaşlarının onu unutmasına; hem de Adalet Bakanlığı’na yönelik sert eleştirilerde bulunmasına neden olacaktır. Ancak başkentte Adalet Bakanlığı’nda önemli kişilerle kurduğu güçlü ilişkiler ve onların desteği sayesinde hem mevkiini yükseltecek; hem de maaşını önemli ölçüde arttıracaktır. Bunun sonucu olarak bakanlığa yönelik eleştirileri ve hoşnutsuzluğu sona ererken, evdeki kavgalar da hızla azalacak ve İvan İlyiç, arkadaşları ve çevresi tarafından yeniden önemsenen, ciddiye alınan bir kişi olacaktır. Bunun nedeni de mevkiinden gelen gücünün ve gelirinin önemli ölçüde artmasıdır. Çünkü kendisi eskisinden daha güçlü ve varlıklıdır. Bu yüzden daha fazla menfaat sağlayacak ve çevresine daha fazla korku ve etki yapacak durumdadır. Yeni maaşı sayesinde harcamalarını da arttırıp daha büyük bir eve yerleşip, daha çok ve daha iyi ve lüks eşyalar almış ve yaşadığı yerdeki insanların ve komşularının hem ilgi ve ziyaretleriyle; hem de kıskançlıklarıyla karşılaşmıştır.
İvan İlyiç’in bir gün ağzında duyduğu tuhaf, kötü bir tat ve karnının sol yanındaki rahatsızlık artınca bu yerinde giden hayat birdenbire bozuldu. Hastalığın gittikçe ilerlemesi ve dayanılmaz ağrılara neden olması sonucunda İvan İlyiç, doktora gitmek zorunda kaldı. Doktorların muayeneleri ve verdikleri ilaçlar da bir fayda vermedi ve İvan İlyiç, hastalığının ağır ve çaresi olmayan, kendisini gittikçe ölüme götüren bir rahatsızlık olduğunu anladı. Bu hastalığın gittikçe ilerlemesi onun çalışmasını engelleyerek sürekli evde kalmasına ve yaşamdan giderek uzaklaşmasına neden oldu. İvan İlyiç bu sırada yaşadığı hayatın acı gerçekleriyle karşılaşıp, kendi yaşamı ve yaşadığı çevreyle yüzleşme imkânını buldu. Çevresindeki insanlar, işyerindeki arkadaşları, komşuları hatta ailesi onu terk edip unutmaya başladılar. Artık o, hastalığı nedeniyle can sıkıcı, önemsiz ve fazla değeri olmayan bir insan haline gelmişti. Çünkü artık eskisi gibi güçlü olmadığı gibi başta ailesi olmak üzere çevresine menfaat da sağlayamıyordu. Karısı ve kızı onunla fazla görüşmüyor, ona göstermelik bir ilgi gösteriyorlardı. Komşuları ve iş arkadaşları ve akrabaları ancak yapay bir nezaket gösterip, ağrıların etkisiyle daha çok ve daha fazla inlediğinde onu dikkate alıyorlardı. İş arkadaşlarının bir bölümü ise onun görevini yapamaz hale gelmesi ve ölümü halinde mevkiinin kime kalacağıyla ilgiliydiler. İvan İlyiç bütün bunları anladığında ise daha büyük bir acı duymakta; maddi anlamda çektiği acılarına manevi acılar da eklenmekteydi. Sadece oğlu ve Uşak Gerasim ona gerçekten yakından ilgi gösteriyorlardı. İvan İlyiç’te en çok Uşak Gerasim’in yanındayken mutlu ve huzurlu oluyordu. Bu onun manevi acılarını azaltıyordu. Burada Uşak Gerasim, çıkar gözetmeden her türlü iyiliği yapmaktan kaçınmayan ve sevdiği insan için her türlü özveriyi gerçekleştiren bir insan olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat Uşak Gerasim için geçerli olan bu durum, başta karısı olmak üzere ailesi ve çevresi için geçerli değildir. Bu yüzden başta karısı ve kızı olmak üzere ailesine, çevresindeki insanlara büyük bir öfke duyuyor; onlara öfke ve kin dolu bakışlarla bakıyordu. Bu arada İvan İlyiç, yaşamı ve kendi hayatını da sorgulamaya başladı. Makam, mevkii, yüksek maaş gibi kendisinin de önem verdiği ve peşinden koştuğu şeylerin, içten gelen bir sevgi, samimiyet, dürüstlük, dayanışma gibi değerler karşılığında hiçbir değeri olmadığını da öğrendi. Bu düşünceler ve sıkıntılar içinde de yaşamı sona erdi. O öldükten sonra da çevresindeki insanlar, akrabaları ve iş arkadaşları, onu tanıyanlar, göstermelik bir yas tuttuktan sonra yine kendi çıkarlarını düşünmeye ve buna göre davranmaya başladılar.
Buradan da anlaşılacağı gibi roman aslında iki ana bölümden oluşmaktadır. Biri İvan İlyiç’in hastalanmadan önceki hali, diğeri de hastalandıktan sonraki halidir. Yazar, İvan İlyiç’in hastalandıktan sonra ailesi ve çevresiyle olan ilişkilerini, iş arkadaşlarının ona bakışını ortaya koyarak toplumdaki mevcut ilişkileri ve bu ilişkilerin dayandığı temelleri sert ve çarpıcı bir biçimde ortaya koyarak eleştirmiştir. Yazara göre bu ilişkiler, çıkar ağırlıklı, sadece çıkara dönük olarak kurulup gelişen ilişkilerdir ve insanların çoğu da bu durumu ancak büyük bir acı ve felaket yaşadıkları zaman anlamaya başlamaktadırlar. Yazarın ortaya koyduğu bir diğer gerçek ise ailenin, karı ile koca arasındaki ilişkinin de çoğu zaman bir çıkar ilişkisi olduğunu ve daha çok da ekonomik çıkarlara dayandığını ortaya koymasıdır. Roman, bu özellikleriyle günümüz toplumlarında da geçerliliğini korumaktadır.
YAZARI: Lev Tolstoy
Çeviren: Nihal Yalaza Taluy
CAN SANAT YAYINLARI YAPIM VE DAĞITIM TİCARET VE SANAYİ A.Ş.
SERHAT ÇAKIN
Bir cevap yazın