İçimden bir şeyler sızıyor gibi uyanıyorum geceleri
Sanki çok önemli bir yolculuğa çıkacakmışım da, tren kaçmış gibi bir çaresizlikle.
Rüyalarıma kızıyorum sonra,
Bana bir türlü suyun üzerine çıkma fırsatı vermiyorlar diye.
Üzerime üzerime çağlıyor kendi düşlerim
Yokluk insana kendini bulduruyor
Her köşeden bir ‘sen’ çıkıyor
Göğsümde bir sen oturuyor, bir de sol omzunda var
Neyse ki, her gece sabaha varıyor
Güneş henüz doğmam demiyor
Sızan ne varsa, kurutup geçiyor
Isınıyorsun.
-Kalbime kırk kanat taksalar yine de uçamazmış gibi-
Jack London’ın Ademden Önce’sin deki maymun gibiyim;
Ağaçtan her düşüşümde ölmüyor da uyanıyorum.
Her düşüşte bir soru daha cevap buluyor.
Sonra yeniden o geç kalmışlık hissi geliyor
Kararlılığın karasına bürünüyorsun
Gölgenden korkuyor ama ışığın yakında olduğunu hissediyorsun
Yalnızlığın ne kalender bir yalınlık olduğunu hatırlıyorsun.
…san, …sın, …sun
Hepsi bir mantra gibi diziliyor, sükûnetle.
Tecrübelerinle sohbet ederken,
Bak Regine! diyor,
Ne duyuyorsan hepsi geçecek.
İşittiklerin sen de öyle bir renk bırakacak ki
Gök bir daha gürlese ve yağsa da, ayni canlılığa yeniden şahit olsam diyeceksin.
Kuşağında bir renk daha
Birbirinize sarınarak devam edecek yol.
Biraz duruyoruz
Biraz daha.
Adim atmaya başladığında
Bahçelerimin baharı yeniden gördüğü günlere!
Önce kış
Şimdi kış.
Bir cevap yazın