Hayata nereden bakıp nasıl tutunduğumuz önemli bir mevzudur. Ben zaman öldürmekten ziyade anlamlı ve farkındalıkla yaşama taraftarıyım. Anlatacağım hikaye de içinde fazlasıyla hayatı barındıran dozajı arttırılmış bir başarı hikayesi.
Kahramanımız Jean-Dominique Bauby, dünyaca ünlü bir moda dergisi (Elle) editörüdür. Geçirdiği ani bir felçle bütün bedeni fonksiyonlarını yitirmiştir. Komada geçen 20 günün sonunda sol gözü dışında bütün uzuvlarını kaybeden Bauby’nin hayatı, tam da burada trajik hale gelmesi beklenirken, yaşamını daha da anlamlandırması ile film kafamızda bir düşünce yumağı oluşturuyor. Tabi burada Julian Schnabel ‘in kendine has çekimleri ile birlikte esas adamımızın kendini bulma süreci de başlıyor. Bilindiği üzere kelebeklerin ömrü ortalama olarak 1 gündür ve özgürlüğü temsil ederler. Kendisini gördüğü dalgıç kıyafeti de bedeninin hapsolması ve tabuların yıkılma unsurunu taşıyor. Bauby kendi bedeninde hapsolmasına rağmen ruhunu özgür bırakarak hayatı zihninde tekrar yaşanabilir hale getirerek, hayalindeki kelebek ve dalgıcı canlandırarak yüreğindeki zincirleri kırıyor. Asıl mesele de burada yatıyor sanırım, bulunduğumuz koşullar bazı gerçeklerin yapabilirliğini, zihnimizde ki oluşum sürecini engelleyebiliyor. Fakat us kavramı öyle güçlüdür ki insanoğlunun kendi sınırlarını zorlayıp neleri başarabildiğine dair önemli ipuçları barındırır.
Bauby’nin kafası karışıktır üstelik o kadar çaresizdir ki ne aklındakilerini diline dökebilir ne de içinde bulunduğu acziyetin içinden çıkacak bir gücü olduğuna inanır. Zaman içinde hastanede yeni dostlar edinir. Bunlar arasında fizyoterapisti ve marifetli psikoloğu vardır.Onların desteği ile kendi dilini oluşturur.Düşünebiliyor musunuz hayatınızdaki bütün evetler için bir, hayırlar içinde iki kez göz kırparak kendi dilinizde en çok satanlar listesinde yer alacak bir kitap yazabileceksiniz! Bu bir mucize değil midir? Mucize kelimesi çoğu zaman dinlediğimiz hikayeler ya da okuduğumuz kitapların bizlere vermiş olduğu etkiyle kutsallık kazanmıştır. Bu kelimenin benim için bir kez daha anlam kattığı bu filmde insani değerlerin altı bir kez daha çizilip aslında imkansızın istenmesiyle bir yaratım süreci başlatılmıştır.
İnsanlar kafalarında basit bir yaşam kurgulasalardı daha amaçlı ilerler ve kaybettikleri için üzülmez kazandıkları içinde bu denli mutlu olmazlardı. Kabul edelim ki hayatı zorlaştıran bizleriz. Bauby de bu tür çelişkiler yaşayarak zaman öldürmüştür, gerçek anlamda yaşamamıştır. Çoğu kişiye göre bir çok şeye sahipti; kariyerli bir iş, dolgun bir maaş , çocukları , güzel kadınlar, melankolik bir baba ve hemen her insanın hayatında olmasını istediği benzer unsurlar. Fakat gerçekten mutlu olur mu insan? Bu tür materyallerin varlığı, dünyanın empoze ettiği materyalist bir bakışaçısı ile gerçekten yaşamış mı sayılırız? Filmin vurucu unsuru da yokluk kavramında insanoğlunun çırpınış hikayesi olmuştur. Şu noktaya da değinmem gerekir. Böylesine zor bir süreçte en çok insanın canını acıtan şey yakınlarının mücadele gücünü kaybettiğine şahit olmaktır. Kolay görünen kaçış yolu çoğu zaman muhatap olan kişinin özünü bulmasına daha çok yardımcı olur.
Son olarak böylesine tatsız bir konunun ince bir ironiyle işlenmesi de yönetmenin marifetinden çok oyuncu ve karakterlerin verdiği kolektif bir çalışmadan oluşuyor. Basit yaşamanın verdiği doyum ile yaşamın bizlere verdiği bu kutsal hikayelerimizin neresinde duracağımız bizlere kalıyor. Mühim olan şey ise, şartların durumu zorlaştırmadan kafamızdaki eşik noktalarını aşabilmek olmalıdır…
Yönetmen: Julian Schnabel
Oyuncular : Mathieu Amalric, Emmanuelle Seiger, Marie-Josee, Max Von Sydow
Türü: Biyografi,Dram
Yapım Yılı: 2007/Fransa
Zülal KURAL