Eminönü’nden bindim vapura, elimde iki simit. Martılarla konuşa konuşa Üsküdar’a geçtim. Kendi kendime konuştuğumu söylesem deli dersiniz diye böyle dedim, aslında martılara simit ata ata ve kendi kendime konuşa konuşa bitirdim yolu. İndim vapurdan, önce biraz Salacağa doğru yürüdüm, yine martılar, araya karışan kargalar, balıkçılar, istanbulsuz İstanbullular…
Sonra kırdım direksiyonu Fatih’in mahkemesine, oradan da ara sokaklara doğru aheste aheste yürüdüm. Hala bir mahalle havası hissettiğin eski apartmanlar, bahçelerinde ağaçlarda tek tük meyveler, hemen aşağıda deniz olduğunun bilinci… Keyifle nefes aldım, bir yosun kokusu hissetmeye çalıştım ama olmadı, olsun, hava açık, keyfim yerinde.
Bir sokağın köşesinde eski tarz bir bakkal yahut tuhafiye, kapalı, camında üç dört tane gazete haberi, gazeteler sararmış hepsinde trafik kazası haberi, “Kim bilir ne acısı yaşadı?” diye düşündüm.
Biraz daha ilerde bir cami, avlusunda 3 yaşlı çınar ve bir kalabalık. Bir kazandan yemek dağıtılıyor, sıradan yemeğini alan duvar kenarına yanaşıyor. Ben de yavaş yavaş yaklaşıyorum camiye doğru, acıkmışım. Ne dağıttıklarını merak ediyorum, “Helva var mı acaba? Pilav var mıdır? Etli midir?” Avludan içeri giriyorum, “Kimseyi tanımadığımı fark ederler mi? Yemekten isterken çık dışarı yabancı diye beni aşağılarlar mı? Neyin mevlidi ya da yemeği acaba?” Sıraya girdim, sanırım kuru fasulye var sadece, “Ne alaka?” Sağda başka bir tencere daha olmalı ama göremiyorum. Sıra bana geldi ve evet sadece kuru fasulye var. Anlayamadım, “Neyse buna şükür.”. Tabağımı alıp kenara geçtim. Dinlemeye başladım.
Kurucu Hasan diyorlar, rahmetli diyorlar. “Allah rahmet eylesin.” Mahallenin eskilerinden sanırım. İstanbul için kalabalık bir cami avlusu. Çok çekmiş, herkes çok severmiş ama kimsenin yardımını kabul etmediğinden böyle olmuş. Herkesin sevme sebebi ömrü boyunca iyilik yapması değil kötülüğünün dokunmamasıymış daha ziyade.
“Neyi kurmuş?” diye düşündüm. “Muhtar mıydı acaba? Yoksa mobilyacı mı? Olmaz ama tamirci mi?” Hiçbiri değilmiş.
Kuru fasulyeyi çok severmiş rahmetli, elimdeki tabağa bakıyorum. Allah’ın her günü kuru fasulye yermiş, hasbelkader içinde et varsa onları kenara ayırır suyuna banarmış ekmeğini. Bağırsakları çok çalıştığından üst üste iki kere abdest alır, biri bozulursa öbürüyle tamamlarmış namazı. Kendine güvenmediği zamanlar üç abdest aldığı da olurmuş. Anlatan amca önce gülüp sonra güldüğüne pişman olup çevresine bakındı. Bir an donakaldığı köşede avludaki tek gözü yaşlıyı gördüm. İki büklüm annesi, bir sandalye getirmişler, oturuyor, beyaz, plastik.
Yemeğim bitti, oyalanıyorum, başka hikayeler bekliyorum. “Gülsem mi gülmesem mi? Bu duyduğum, duyacağım hikayeleri kime anlatsam.”
Garibanmış rahmetli. Kafası önünde yürüdüğünden araba çarpmış bir kaç kere. Pek bir şey olmamış, birinde kolu kırılmış, birinde bacağı. Bir keresinde de bir anda yola devrilivermiş son andaki frene rağmen. Daha kalkmadan başlamış “Ben senin ananı, avradını, yedi sülaleni, bilcümle geçmişini” diye. Tam sunturlu bir küfürle tamamlayacakken cümlesini yıldızı görmüş “Evimde ağırlayım, en güzel yemeklerle besleyeyim, hepiciğinin ayağını sıcak suyla yıkayayım” demiş, sonra eklemiş “Bana hiç Mersedes çarpmadıydı daha önce.”
“İyi adamdı rahmetli” diyor bir başkası, son günlerinde şey konuşuyormuş, garip, sonra öyle konuşmaları daha da artmış. Bazen sövüyor, bazen sure okuyormuş bazen de alakasız cümleler kuruyormuş. Garip adammış vesselam, baksaymışız ya adam vasiyetinde bile kırkında kuru fasulye dağıtılmasını istemiş. Yalnız cennete de böyle gidilir miymiş ki? Kesin orayı da kokuturmuş bu kurucu. Bir yandan gülümsedi acı acı, sonra iç çekti, içinin acıdığını hissettim. Son nefesinde de araba kazasındaki gibi “Ben senin…” diye söylenmeye başlamışken nefesini vermiş rahmetli. O an öleceğini kimse düşünmemiş bir yıldır yatmasına rağmen. Kim bilir yine kime sövüyormuş. İnşallah öte tarafta da yine Mersedes çarptığındaki gibi lafı çevirirmiş.
Yavaş yavaş avlunun boşaldığını gördüm ve yabancı olduğumun gittikçe belirginleşmeye başladığını hissettim. “Bir Fatiha okuyayım”, okudum. “Allah rahmet eylesin.” Sahile doğru aynı yollara girmeden geri dönmeye karar verip çıktım avludan.
Bir cevap yazın