Dağınık beyaz saçları omuzlarına düşüyordu adamın. Parkta yaprakları uçuşturan rüzgâra inat, güvercinleri yemliyor, bir yandan da mırıl mırıl konuşuyordu Az yaklaşınca kuşlarla konuştuğunu fark ettim. Teyzem düşüverdi aklıma.
Eniştemi kaybettikten sonra, daha da beyazlayan uzun saçlarını kısacık kestirmiş ve o saçların omuzlarına dökülmesine bir daha hiç izin vermemişti. Çocukları olmamıştı ama bunu sorun etmemişlerdi. Ya da bize öyle geliyordu, bu konuda hiç konuşmamışlar, konuşulmasını da istememişlerdi. Ama kocasının gidişiyle eve kapanmış, neredeyse hiç dışarı çıkmaz olmuştu. Perdeleri hiç açılmıyor, saçları daha da çok beyazlıyor, bedeni iyice yuvarlaklaşıyordu. Tombul bacaklarındaki varisler şişmiş, sol elindeki yüzük, parmağından hiç çıkamaz hale gelmişti. Perdelerden sızan gün ışığıyla yetiniyordu
Sonra kuş geldi. Penceresine konmuş bir sabah, aralık perdeden görmüş. Bembeyaz bir muhabbet kuşu. Kuş gagasıyla tık tık etmiş, o da pencere camını aralamış usulca, kuş kaçmamış. Belli ki insan alışık. Ardına dek açınca da tereddüt bile etmeden, yeni bir tutsaklığa doğru olduğunu da bilmeden, içeri uçuvermiş. Camı hemen tekrar kapamış teyzem, çabucak gitsin istemiyormuş, aslında hiç gitsin istemiyormuş.
O günden sonra teyzemin pencereleri değil ama perdeleri açıldı. Artık içeri bütün günün ışığı girsin istiyor, kuşun o ışıkta neşeyle cıvıldamasına bayılıyordu. En iyi yemleri almak için evden dışarı çıkıyor, tombul bacaklarındaki varisler mordan pembeye dönüyordu. Saçları bile azıcık uzamaya başlamıştı. Pencereler hiç açılmadığı için daha önceleri toz, kavrulmuş soğan ve ilaç kokan eve artık, kuş pisliği, kuş yemi kokuları da eklenmişti.
Bir kafes al teyzecim, dedik, kuşu ara sıra kafesine koy da evi havalandır, dedik, bak ortalık kuş tüyünden geçilmiyor, bu gidişle bir de astım hastası olacaksın, dedik. Ya da sen dur, biz yapalım, dedik. Dinletemedik.
Eve pislikten girilmiyordu ama kuş teyzem tarafından her gün çeşmenin altında yıkanıyor, sonra yumuşak bir havluyla nazikçe kurulanıyordu. Evin dışı yasaktı ama içi onundu. Teyzemin omzunda, avizenin üzerinde, koltuğun kolçağında, tencerenin kulpunda, televizyonun köşesinde, yatağın baş ucunda bu yüz metrekare özgürlüğün tadını çıkarıyordu. Teyzem öyle sanıyordu.
Her gün yıkama teyze, dedik. Bunlar nazik hayvanlar, üşür bak, dedik, geniş bir kaba su koy, orada eğlenip dursun, dedik. Dinletemedik.
Evdeki hava azaldı, kuş pislikleri ve tüyleri arttı. Ortalık kirlendikçe teyzem kuşu günde iki kez yıkamaya başladı. Havalar soğudu. Kuşun önce cıvıldamaları azaldı, teyzem fark etmedi. Sonra tüyleri beyazdan kirli sarıya döndü. Teyzem yine fark etmedi. Söyledik ama dinletemedik.
Bir sabah evin kör sessizliğine uyanmış, ölüsünü bulmuş, lavabonun içinde, damlayan musluğun altında.
Perdeleri tekrar kapandı teyzemin. Kuşun kokusu azalarak yok oldu. Evi yine toz, kavrulmuş soğan ve ilaç kokusu ele geçirdi. Varisler iyice büyüyüp renkleri pembeden koyu mora döndü.
Bir cevap yazın