Birazdan yatağa gireceğim.
Uyanmam emredilen saatte uyanıp yıkamazsam kınanacağım yüzümü yıkayacağım. Beğensin diye hanımefendiler ve beyefendiler, imkanlar dahilinde en güzel giysilerimi giyip gitmek istediğim yere değil gitmem emredilen yere gideceğim.
Güzel başlasın güne diye hanımlar ve beyler, “günaydın” diyeceğim karşıma çıkması emredilen herkese. Gündüz aydınlanmak mümkünmüş gibi…
Biri bir şey isteyecek, daha cümlesini bitirmeden “olur” diyeceğim ona. Ötekinin yüzü bir karış, yapabileceğim bir şey olup olmadığını sormamı bekleyecek. Soracağım. Varsa yapabileceğim bir şey, yapacağım. Yoksa da teselli vermem gerekecek. Vereceğim.
Bir köpek dolaşacak etrafımda. “Besle beni” diyecek lisan-ı münasip ile. Kendisinden korktuğumu mümkün mertebe belli etmeden, besleyeceğim onu. Sevinecek köpekler.
Nasıl olduğumu, ne hissettiğimi kimse bilmeyecek. Taşıdığım yükü, omzumdaki yarayı, bilincimden akan kanı, izin vermeyeceğim görmelerine. Asla izin vermeyeceğim. Farkına varılmasın diye çaresizliğimin, kimse farkına varmasın diye kendi çaresizliğinin, rolüme sadık kalacağım. İyi adam olacağım. İyi adam olarak namağlup kötülüğe meydan okuyacağım. Kötülüğün galibiyet serisi devam edecek; ama ben yine de okuyacağım.
Gelen ağam giden paşam olacak. Uğrunda bir gençlik, iki sağlık, onlarca yıl, yüzlerce göz, binlerce saat tükettiğim emeğimin üstüne pislenecek gözümün önünde, yüzüme yüzüme. Ama gıkımı çıkarmayacağım ben, emrolunduğum gibi sahtekar olacağım, “haklısın” diyeceğim. Kendi haklarımdan feragat edip herkese hak pay edeceğim. Gram gocunmadan, bu tanrısal üleştirmeyi gram umursamadan…
Biri gelecek, ayağıma yapışıp beni kendine çekecek. Sıradanlığına ortak olmaya çağıracak. Meze yapacak beni bayağılık masasına. Direnmeyeceğim. Bayağı, bayat üzüntülerini paylaşacağım onun. Tazeleyeceğim sıradanlığını. Aşağılık mizah anlayışını kahkahalarımla takdir edeceğim. Cehaletini alkışlayacağım. Kıymete binecek, indirmeyeceğim.
Yeter ki üzülmesin hanımlar ve beyler, gecelerime ilişemez ne de olsa kimse, hava aydınlıkken ben kimseyi üzmeyeceğim.
Uyanmasınlar tatlı uykularından, bölünmesin rengarenk rüyalar diye ne yapabiliyorsam yapacağım.
Uyanacaklar da ne olacak hem? Kolay mı ağlayacak bir duvarı, kapanacak bir secdesi, dönecek bir kıblesi olmaması insanın? Kolay değil. Bunları ancak donarak ölmeyi göze alan aydınlık müptelaları itebilir elinin tersiyle.
Yitirmesin bu yüzden insancıklar sahillerini. Yoksa boğulur gider çoğu denizin ortasında, daha ilk parlaklığın peşinde.
Demirleyeceğim bu yüzden elimin değdiği herkesi kendi kıyısına. Kıyı yapaymış, yalanmış; ip sağlam değilmiş, yanlış bağlanmış, hiç önemli değil. Hanımların ve beylerin suya girip üşümesini, açılıp boğulmasını önlesin yeter.
Ateşin suyundan başka hiçbir şey yaramazken bana, çay koyacaklar, içeceğim. Cehennemin dibinde dördüncü ömrümü kemale erdirirken ben, cennetlerine çağıracaklar beni, gideceğim. Sev diyecekler, sevginin en vahşi işkenceci olduğunu bile bile, seveceğim.
Gecelerim var benim, onlara ilişemez kimse ne de olsa. Hava aydınlıkken, aydınlanmasın, aydınlanıp da yaşam karanlığına kapı aralamasın hanımlar ve beyler diye, ben kendimi ezip geçeceğim. Hanımların ve beylerin ayaklarıyla kendimi çiğneyeceğim ben.
Sorun değil.
Hava kararınca üzerime bulaşan bütün kirden pastan arınıp bütün suni derilerimden soyunurum. Apak, çırılçıplak ben olurum yine. Bir kadeh ateş suyu doldurur, içerim, kendime gelirim. Bir miktar sahilsiz müzik dinlerim, kendime gelirim. Kulak memesi kıvamına gelene kadar karıştırılmış bir kase cehennemimle vahşi işkenceciyi def eder nefretim.
Ben böyle iyiyim. Evet hanımlar ve beyler; siz öyle iyisiniz, ben böyle iyiyim.