boşalan meydanların
uğultusunda
melankolik eski bir
sıcaklık arayan ben
koynunda kendine dönük tabancasıyla
kaybolan eski dostlarım
kadınların teninde
gecelik aşklarda yalnızlıkta
hüzünlü rakılarda
şiir gecelerinde
yarım kalmış devrimimizin
dillendirilmesinden bıktım usandım
toz duman içinde çıkıp gelse
karganın taş çağının
insanın demir çağının insanları
demiri eritip çeliğe su verirken
mazlum hakları
dünyayı yeniden değiştirmek isteğiyle
kalbim kapanmış kireç kuyusu olmasa
gençliğim dudaklarımda uzak ıslık
mamağın beyaz badanalı gecekonduları
bahçesinde hanımeli kokusu
kiraz ağacının altında tanıdık yüzler
konuştukça güzelleşen insanlar
şimdi dinliyorum uçurumlara tutunmuş ağaçları
başka odalardaki yalnızlıkları
bütün gün iç geçiren üzgün kadınları
yüzleri gecenin müziğin şiirin toprağında
sözcükleri sevmeyi büyülenip büyümemeyi öğrenmiş o eski dostlar
gömüldüğümüz kitapların gölgesinde
matemini tuttuğumuz genç ölüleri
seksendokuz baharından Zonguldak
gelen maden işçileri
doksan dokuz sonbaharında kopan kol kırılan kemik sürüklenen vücut eriyen yüz ile hayata döndürülen genç ömürleri
yüreğimizi tetiğe düşüren
sözcüklerle güzelleşen
duvarları
aydınlanan sokakları
beyaz kireç boyalı mamak’ın gecekondularını unutmadık unutulmuyor
o eski ıslık yüreğimin kapılarını ardına kadar açıyor
engin denizlere kanat çarpan
gözlerimi yumduğumda
ruhumun sessizliğine dalıyor
aydınlanıyor her yan
biliyorum sızısız ayrılamıyorum
bu kentten
madenlerden çıkıp gelseler yeniden
işçiler diyorum umutla
18.05.2014 mamak
Bir cevap yazın