Sevgili okur;
Şunu en başından belirtmeliyim ki; amacım asla cinsiyet ayrımı yapmak; kadını ve ya erkeği eleştirmek değil. Tek amacım; anne baba olarak belki de hiç farkında olmadığımız ve her bir bireyin sonuna kadar açık kalplilikle değerlendirmesi gerektiğine inandığım bir konu hakkında yapılan bir özeleştiridir.
Geçenlerde yolda kırklı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir baba ve yanında beş altı yaşlarında kız çocuğu tam karşımdan bana doğru yürürken, çocuğun elinde oyuncak bir bebek arabası olduğu; bebek arabasının içinde oyuncak bir plastik bebek taşıdığı dikkatimi çekti. . Dikkat açıma göre her şey buraya kadar normalken; en önemli nokta bebek arabasındaki oyuncak bebeğin kucağına iple bağlanmış daha da küçük bir bebeğin olmasıydı. Çocuğu ve babayı rahatsız etmeyecek şekilde dikkatlice tekrar süzdüm ve sonra düşünmeye başladım:
Bu gözlemdeki her şey şu anda düşündüğünüz gibi hepimize çok normal bir yaşam akışı gibi görünse de, aslında bazen kendimize bile itiraf edemeyeceğimiz, kendimizi yargılayamayacağımız bazı gerçekler yatıyor bu manzaranın altında. Biz ebeveynler olarak çocuklarımıza bırakacağımız maddi manevi birçok miras olduğunu düşünürüz hep. Aslında çok büyük bir yanılgı! Onlara verebileceğimiz tek şey sevgi ve bırakabileceğimiz en büyük miras iyi birer örnek olabilmektir. Her bir anne babanın veya buna aday olan bireylerin kendilerine en büyük manevi miras olarak başlamaz mı hikayesi çocuklarımızın? Öncelikle her anne babanın hayali yaşama sağlıklı çocuklar dünyaya getirmektir. Ve çocuk öyle ya da böyle hayata merhaba der. Muhtacızdır yedirilip içirilmeye, temizlenmeye, başkasının varlığına; insanoğlunun acizliği doğumla başlamaz mı zaten? Ve zaman hızlıca geçer gider. Bu sürede anne ve baba, çocuğunun sağlıklı ve mutlu şekilde hayatta kalma savaşında arenanın ortasında birer savaşçı gibi kılıçlarını kuşanırlar. Bir düşünün hangimiz kendi yaşadıklarımızdan ya da yaşayamadıklarımızdan başka bir şey verebildik onlara? Kendi istediğimiz giysileri, kendi istediğimiz oyuncakları aldık; kendi sevdiğimiz yemekleri yedirdik, ya da sevmediklerimizi sevmelerini bekledik. Ta ki artık onları da hayata birer birey olarak kazandırabildiğimiz okul çağlarına gelene kadar. Bu zaman diliminde hep onlara kendi istediklerimizi verdik. Özgür bir iradeye sahip olmaları için onlara DESTEK verdik! Bir bebeğin bile isteklerini kendimize göre yorarız. Üşüdüğünü düşünüp daha fazla giydiririz. Ya da acıkmadığı halde acıktığını düşünüp zorla yemek yedirmeye çalışırız. Veya uykusu geldiğinden bahisle uyutmaya çalışırız. Bu durum onlara bir düzen kurmak gerektiği düşüncesini taşısa da; biz kendi anne babalarımızdan veya başkalarından örnek aldıklarımızı ya da alamadıklarımızı yaparız. Oysa her birey özgür doğmaz mı?
Şimdi başa dönüyorum. Beş altı yaşlarındaki kız çocuğunun oyuncak arabasına, oyuncak bebeğine ve oyuncak bebeğin kucağındaki diğer küçük oyuncak yavrusuna dönelim; çok basit gördüğümüz, maddi bencilliğimizin bile farkında varmadan alınan bu üç oyuncak, bir kız çocuğunun kalıcı hafızasına ileride evlilik birliğinin temelinin ANNE olmak olduğu düşüncesini kazımak değil midir sizce? İNSAN HAYATINDAKİ HEDEFİN SONUCA EN BAŞINDA ÇABA GÖSTERMEDEN ZİHNEN ULAŞTIĞI YOL YANLIŞTIR. Konuya erkek çocuklarımız için de verilecek daha fazla örnek vardır elbet. Erkek çocuğunun kız çocuklarına nazaran yüzyıllardır değişmeyen bir şekilde daha rahat yetiştiği toplumumuzda, erkek çocuğuna alınan onca oyuncak araba, oyuncak silah, oyuncak top onun gelecekteki zihniyetini belirlemez mi sevgili okur? Erkeğin arabalara olan düşkünlüğü, kaba davranışları onlara verdiğimiz yanlış örneklerden ötürü değil midir? Kaba erkeklerin kadınlara karşı tavırları bu oyuncaklara gösterdiği kıymet bilmezliğin eseri değil midir? Konuyu biraz daha açmak gerekirse; yaşadığımız ve benim zihinsel olarak tam aksi yöne gittiğimizi düşündüğüm ileri çağda, yaşanılan evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında sizce hiç mi bu anlattıklarımın payı yok? Bence var. Çünkü farkında bile olmadan, şu basit plastik parçaları aracılığıyla gelişme çağında olan bir kız çocuğuna sadece anne olma içgüdüsü, erkek çocuğuna ise hayatın sadece maddi değerlerinin öneminin olduğu aşılanmaktır. Bu yüzden değil midir erkeğin sıkılganlığı ve sorumluluğun korkutucu olması? Bu yüzden değil midir biz erkeklerin hep hazıra konmak, hayatlarımızı kolay yoldan kazanmak istemesi ve mutluluk için, huzur için maddi ölçüler çerçevesinde hedefler koyması? Oysa insan hayatında önemli olan sadece sonuca varmak için hedef koymak değil, hedefe ulaşmak yolunda kazanılan değerlerdir.
Hepimiz çocuk olduk ve şimdi her birimizin çocukları var. Bizler de oyunlar oynadık, bizlerin de oyuncakları oldu ve belki bizler de yanlış büyüdük. Asıl amaç, yanlış olanı onlar için doğruya dönüştürebilmek. Çocuk sosyal çevresi içinde – okulda, aile içinde, komşu çocuklarıyla, akranlarıyla, arkadaşlarıyla oynarken- başkalarının doğrularını ve yanlışlarını öğrenerek yetişmez mi? Sırf biz anne babaları rahat bıraksınlar diye, onların adına yaptığımız yanlış seçimlerle onları yanlış düşüncelere sürüklediğimizin farkına varmamız gerektiğidir düşüncelerim. Her şeyin kullanma kılavuzu olmasına rağmen insan söz konusu olunca kılavuz bulmak zordur. Ancak doğru büyümenin ve büyütmenin en önemli kılavuzu, çocuklarımızın düşüncelerini benimsemek ve kendi düşüncelerimizle pekiştirip, onların her anını paylaşmaktır. Çocuklarımız bizim en büyük maddi ve manevi miraslarımızdır. Lütfen onların önlerine bu oyuncak gerçekleri bırakıp, arkamızı dönmeyelim.
Bir cevap yazın