Gözlerimi dört açmış onu dinliyordum, hızla koşuyordum ona doğru oturduğum yerden. Bu benim için okunan son ezan, üstelik hala ona rağmen. Ve bu benim için son atak, hala bana rağmen…
Kendimi toplamaya adıyorum artık. Kaç zamandır epey dağılan kendimi. İlk olarak; tüm karamsar hayallerimin tozunu alıyorum titizlikle. Bir bir yerlerine koyuyorum umutlarımı. Yaşamak için bunca güzel bahane varken, aşık olmak da niye, diye asık suratımla kendime soruyorum. Annemin evde olmadığını biliyorum. Fırsat, bu fırsat işte. Babamın çekmecesinden bir sigara alıp yakıyorum kısık gazlı çakmağımla. İçiyorum. İçtikçe susuzluğum artıyor. Besmele çekmediğimden olsa gerek, doyamıyorum.
Kaç zamandır aynaya bakmaktan korkar olmuştum. Kendimi görmekten. Onu görmekten yine. Yine, yine tüm kelimelerde, kendime aşık olmaktan. Bu savaşı yenmek zorundaydım, kendimi unutmak.
En güzel elbisemi giydim ve en yeni ayakkabılarımı. Dudaklarıma annemin parlak rujunu sürdüm ve tırnaklarıma da tabii. Babamın tıraş losyonuna tam anlamıyla büründüm. İşte şimdi hazırdım. Toparlanmıştım. Karşısına tekrar çıkıp, savaşmalıydım.
Büyük bir sessizlik vardı o gün evde. Usulca odamın kapısını araladım ve yavaşça çıktım. Sağa dönüp lambayı açarak karanlık koridoru aydınlattım. Başarılıydım. Banyo terliklerini giydim yavaşça. Islaktı. Tüm gücümle karşısına çıktım. Sanki beni bekliyormuşçasına, heyecanla bakıyordu gözlerime. Hala aşkla. Umutla. Bir an, acaba dedim. Bir şey söylese, gitme dese. Uzun uzun bakıştık. Aynı benim gibi ağlıyordu karşımda hiçbir şey söylemeden. Islak gözleri taciz ediyordu beni. Bitmeliydi artık bu iş. Bir hışımla su püskürttüm ona doğru. Sonra, bir daha. Bir daha daha. Defalarca. Aynı gözyaşları gibi akıyordu sular aşağıya doğru. İçimde bir pişmanlık vardı. Nemli havluya azandım yavaşça. Özenle sildim üzerini, buğuluydu hala.
Sonra bir bakış fırlattı ki bana. Önce dudaklarını gördüm. Kıpkırmızıydı. Ateş gibiydi. Dudaklarım, dudaklarına değecek olsa yanardı. Yanmaktan korktum. Sonra yavaşça burnu göründü. Müthişti. Pürüzsüz. Sonra gözleri, saçları…
Gözleriydi beni asıl korkutan. Böylesine aşık olmaya müsait. Simsiyah bakıyordu bana. Umarsızca süzüyordu gözleri, gözlerimi. Saçları, aynı bir süpürge çalısı. Keşke görmeyeydim onları.
Bu da kimdi böyle? Kim soktu bunu aynama? Öncekinden nasıl da farklıydı üstelik.
Tekrardan sonsuz ufuklara yelken açıyordum kırık dökük sandalımla. Ardı bilinmez yollara giriyordum annemden habersiz. Saçlarımı yolacağını bile bile seviyordum bu yeni kişiyi. Aşık oluyordum.
Ölüyordum.
PARMAK UÇLARINDA AŞK- 2 Hakan Gülçay
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın