Hiç hayatın dışında kaldığını hissettin mi? İnsana Çok Uzak, anlaşılma güç, ağır bir duygu değil bu. Sadece bazen etrafında konuşan onca sese rağmen varlığından bir haber yanında duran resme, başının üzerinde asılı afişe dalan gözleri fark edersin. Sandığın gibi merkezi misin hayatının yoksa çemberin dışında mısın? Peki, bu hayat sahiden senin mi?
Aldatılıyoruz ve biz ki hep suskunuz. Gözlerimiz hiç kaybetmedi özelliğini bu yüzden yanar canımız, bu yüzden ıslandı yastıklarımız ve bu yüzden güller bitti bedenimizde. Yine de sustuk. Konuşmadık. Nefesimiz hapsolmuştu göğüs kafesimize, belki biraz kaldırsaydı biri bizi yattığımız bu yerden işte o zaman belki bir şarkı mırıldanırdık, tutan olmadı elimizi ama düşmüşlüğümüze Uzanmayan o eller dokundu bedenimize.
İçimizde yaşattığımız Çocuklarımız vardı. Aynı eller sıktı boğazlarını. Biz aynada gördük bebeklerimizin kuru soğuk bedenlerini. Keşke dokunanı yakan kor gibi alev alev olsaydı rahmimiz veyahut ölen bebeklerimizin cesedini besleseydik, keşke izin verselerdi O cesetlerin varlığına rahmimizde. Vermediler. Katillerimizin bebeklerini koydular buramıza; biz dolduk, biz ağladık, biz haykırdık. Biz haykırdık, susmuştu o sıra dünya. Tüm o sessizlik içinde duyulur sandık çığlıklarımız.
Çığlıklarımız duyulmadı. Polen gibiydiler; un ufak ve darmadağın. Polenler gibiydiler dağıldılar bu topraklarda nefes alan şeylere, her şeye; çiçeklerin yapraklarına kuşların kanadına Ve uçuşup evlere doldular, sıcak şirin evlere. İşte orada diğer çığlıklarla birleşip perde oldular camlara. Koyu kadife perdeler. Bu nedenle Canımız yansa da kimse yaralarımızı görmüyor.
Bir cevap yazın