tansiyon değil de bu astım
beni öldürdü
nefes testinde
iki buçuk yaşındaki bir
çocuk gibi nefes alıyorum
sağım solum sobe dedi hayat
sonra kekrek bir akşam
gibi baktı
hangi keskin virajda
bariyeri sıyırdıysak
o kadar faytona binmek
isterdik versek o hangi kazada
tüketilmiş sonra
büzüştürülmüş paketinde bir çukolata
değil bir çöp kurusunda
ayaklarımızın altında
umursar mı bizi
umursamazlığın ezdiği enkazı
hangi çekiciyle
çeksek ki
gırlası ezbere iş yapmanın
bozulamayan ezberlerin
altında
bir
enkaz
risk rüzgarını sevemeyen biz
şeritlerle akan
farlı telaşlar kadar
hızlı değil
bir üstü kalsın demek
cebimizden çıkarıp verebildiğimiz
sevginin
acı mı o kadar
bir şoförün
şu dünyada iki güzelliği
göremeden gidersem gözüm
açık gider demesi veya
sahile vurması minik cesedin
sonraysa sadece deklanşöre
basması o an muhabirin
tek böbrekli muavinin
süveterindeki tavsama kadar
‘onu da babasından almışlar’
mimoza çiçeğinde okumalı
bu şiiri belki
Peron yüz otuz yedi
gece sıfır iki ile
‘ağız, göz, gece esnek ve çapak’
yirmi dört arasında
parmaklara tutturulmuş dumanlı mola
naçar bakışlı teyze on
altı yaşındaki çocuğunu kaybetme!
‘bana sorma’
bir annenin umursamaz
cevaptan yediği tekme
uzun yol şoförünün
esnemesi belki fark edilmemiş
bir emare
tavsak bir tribi muavinin
iyi ki uyandırır şoförü
diye düşünmeye bile vakit
kalmazken otobüsün hızı
ağaçları da ışıkları da
biçiyor
yoksa zamanı da mı
tekerlekler telaşı taşır
belki de ürkünç bir bombayı
“amak-ı hayal’i okumak ve
zatına hoşça bakmak”
ne bilsin bunu tüccar
terminalin avcı lokantaları
unutuk harflerin altından
kalkabilenler gülebiliyor
‘tecimen harflerle’
karışmasın… mahirlik
edilmedik tedarik
ederi nedir bu burgacın
keskin kalemleriyle bakıyor kedi
kadit elleri vicdanın
çöp kutusunda çekirdek
kabukları oysa kirletmede
istemeden
mutlandığını sanmak
sağır sözün ocağı
olursa davlumbazsız
boğar
suni her şey
ısırılan tost burger, hamburger
keza kaldı ki yürekler
durun
kaçıyor kelimeler
kahveler/de
sıcak parayla döner muhabbetler/de belki
ve yazgılarda döndürülen saat
hayat
sorsan hangi ağaca
reçine lif kabuk
anlatır anlatılamazlığı
sorsan çoğuna ağaçları
utanan ağaç mı olmalı
yuuh’u rüzgar bile çeker
bir kozalak fırlaması
tepkilerin tokadı sayılır belki
yırtılır mı şairin dediği
‘meseleler çıkını’
okumak ne sevilmez şey oldu
gazeteleri bile
bir uçak telaşı
taşırken
mermiler bombalar çocuklardan çok büyükken
hangi kahve köpüğünden
buruk galibiyetli keyif
şehirleri gezen
üç gence rastlamak tortusu
olacak
belki bir hikayenin bilmiyorlarsa da
manasını içi boş gezmenin
ne yüzden kızarır erguvanlar ya da akşamlar
yok
sadece erguvanlar kızarmaz çiçek ve ağaçlardan
haberdar olamamaktan
Güç yazı otomatik
‘horozcu, uyar, tan-
pınarlar akar annelerin ve
ağaçların yüzlerinden
kimse bilemez bunu da (u)glasın
yapraklarında portakalımsı esansın
cüretli mi kelimeler
cepten kopya
insicamı yerle bir etti
‘rüşvet değüldür deyü alınmayan
selam boşlukta ve pahalı:
oda takımı koltuk stor değişmesi
gereken araba
hülasa menfaat şatafat arasında
kıymet_i harbiyesi
zayi… edici
mobing ve ajite
keserken bütün suyu
tahammül şerbeti
az bulunur bir de
kırılan kaçıncı pot
dargın yüzlü kelimeler
maskelere mahkumken
temayül güzelleri sancılı
işmarlı bakar
hep uyanık ölüm
bagaj yatağında yatarken
uykusuz geçim…
Bir cevap yazın