RUMUZ: AHSEN
Kadın sağ omzunda çantası sol elinde şemsiyesi kasımın ilk pazar günü öğle saatlerinde
Cumaovası durağından -İzban istasyonun yanındaki- Özdere otobüsüne bindi. Körükten
hemen sonraki tekerlek üstü cam kenarında oturan onun gibi maskeli hanımın yanındaki yeri
beğendi. 27 cm yüksekliğinde takribi 43 cm genişliğinde sütlü çikolata rengindeki içi sımsıkı
dolu yamuk çantası yol boyunca hiç huysuzlanmayan iki yaşındaki bir kız çocuğu gibi
kucağında uslu uslu oturacaktı. Şıngırtılı sarı zincirleri olan bu çanta süslü püslü giydirilmeye
özenilmiş küçük bir kız çocuğunu çağrıştırıyordu. Şemsiyeyi ise sarı sapından önündeki yatay
çubuğa taktı. İlk başlarda şemsiye otobüsün hareketinden yerinden çıkar düşer endişesiyle bir
yandan eliyle tuttuysa da kısa bir süre sonra şemsiyenin düşmediğini görüp üzerinden elini
çekti. Şemsiye kendi başına takıldı. Gece mavisi zemin üzerine şeker pembesi, gökyüzü
mavisi mor hareli irili ufaklı çiçekleri yeşil yaprakları olan bir şemsiyeydi. Küçültüp çantasına
koyma imkanı yoktu. Açılınca 108 cm genişliğinde kapalıyken 79 cm uzunluğunda olan
birkaç defa kullanılmış bir şemsiyeydi.
Şemsiye kadını çocukluğuna götürdü. Üç dört yaşlarında arabada annesinin dizlerinin
önünde elleri göğüslüğün üstünde ayakta dururdu. Küçük parmaklarının tozlu göğüslük
üzerinde izleri çıkardı. Şemsiye de adeta böyle yolculuk yapıyordu otobüste. Sapı önündeki
çubuğu tutuyordu. Şemsiye de kadının büyük kızıydı. Ama hep böyle sakin sürmüyordu
yolculuğu. Sıkça bir piyanistin parmaklarının tuşlar üzerinde bir uçtan diğer uca gitmesi gibi
çubukta kayıyor, sesiz notalar çalıyordu. Ahmetbeyli’den sonra virajlı yola geldiklerindeyse
olanlar oldu. Şemsiyeyi çocukluğunda lunaparkta gördüğü -70’li 80’li yılların başında artık
yok- büyüklerin bindiği zincirli uçan salıncağa benzetti. Salıncağın hızla dönerken dışa
savrulması gibi şemsiye de çubuktan uzaklaşıyor ama insanlar nasıl salıncaktan
düşmüyorlarsa o da çubuktan fırlamıyordu.
Kadın zaman zaman babasının siyah şemsiyesini de kullanırdı. Bu, mavinin tersine
kısaltılıp kadının kahverengi çantasına sokabileceği büyüklükteydi. Kadın birkaç yıl önce bu
siyah şemsiyeyle ilgili bir anlatı yazmış. Ama o zaman daha bu çantayı almamış, başka bir
çanta kullanıyormuş. O çantaya da bu giremiyormuş, elde taşınıyormuş. Ama bu güzel bir
anlatıya vesile olmuş. Şöyle: “Sol elimle ortasından kavradığım -cırt cırtlı bandıyla sarıp
sarmaladığım- babamın siyah şemsiyesine tepeden bakarken gayriihtiyari, o oluveriyor sanki
simsiyah bir gül buketi. On tane uzun saplı gül goncası bazısı diğerlerine göre daha çok
açılmış ortasında bir tane de tomurcuk var. Burnuma götürüyorum, buram buram kokusunu
içime çekiyorum.”
Kadının Şiir Atölyesindeki hocasının uzun siyah bir şemsiyesi var. 19. yy İngiliz
asilzadelerinin baston kullanması kadar eline yakışır şemsiyesiyle yürüyüşü. Hiç karışmaz
ayakları, pek maharetli kullanır şemsiyesini.
Bir cevap yazın