14 Şubat’ı tahayyül etmemin bir önemi olmadığı şu günlerde kalemimi gönlüme çevirdim ve oturdum iki cihan serverini yazdım. Yirmi birinci yüzyıl aşklarında edebin taban ile tavan arasında gelgitler yaşamasından sanırım en iyi kararı verdim.
Bazı konular ve kişiler vardır ki hiçbir dönem, hiçbir karalama eskitemez onları. Aşk gibi, sevda gibi, ölüm gibi, Nedim gibi, Bâki gibi, Bilal-i Habeşi gibi… Peygamberimize(s.a.v.)de Fuzuli’den Sezai Karakoç’a her dönemde methiyeler düzülse de bu er meydanının her yiğidi gibi ben de kılıçtan keskin kalemimle yer edinmeye çalıştım bu camiada.
Her yaşın bir güzelliği var şüphesiz ama ben seni sevecek çağımdayım. Allah’ın kıymetlisi(s.a.v.) gül desteleri ile buket yaptığım kelimelerimi sana hediye ederken kalbim de kanadım da kırık. Damağım çöllere düşmüş bir bedevinin ağzı gibi kuru. Bunun için bana gücenme ne olur. Kızma, kırılma. Mizacında hasletler barındırıyorken can yakan hasretleri koyma araya. Hem aramız açılırsa sarılmadan da alamazsın gönlümü haberin olsun.
Ahmetlerin eri(s.a.v.) ben ne vakit seni yazmaya yeltensem kelimelerim zorla yola koştuğum deli kısraklar gibi oluyor ne yapayım? Üstelik biliyor musun kutsanmışların yücesi (s.a.v.) en güzeli seni yazamamak zaten. Çünkü lügatımda sana yeten kelimeler birikseydi o zaman sana kelimelerimi kullanırdım ve seni bir kalıba sokmaya cüretim olurdu. Ama ben sana sözcüklerimi değil kalbimi konuşturuyorum. Sana asileşen mısralarımı senin uğrunda dörtnala koşturuyorum. Sevdalı güvercinlerin kalbinde cennete uğurladığımız… Görmeden inandığımız aşkın temsili misali… Kelimelerin her güzelliğe gebe kalması gerekirken ifadelerimin kısır kaldığı çıkmaz sokağım. Gül yüzüne eşsiz övgüler dizmem gerek biliyorum ama kalemim Allah’a sığınıyor senin karşında. Allah’ın nazlısını incitmekten korkar gibi ödüm kopuyor sana bir kelime daha yaz(ama)maktan. Küçük bir bebeğin damağındaki o süt gibi ezberimdesin ama fikirlerim çoraklaşıyor seni düşünürken.
Peygamberlerin peygamberi, şeytanına kelime-i şehadet getirten imanı güzel Muhammed(s.a.v.). 14 Şubat diye bir gün yapmışlar, kapitalizme kurban üç beş kişi para harcasın diye tamamen. Serde onca dert varken bugünlerin esamesi okunmaz. Bazen kalben, bedenen, fikren kirli bir beraberliktense her şeyiyle ak-pak bir yalnızlık çok daha yeğ geliyor bana. Her şeyin hormonlusuna kaldığımız şu devirde sahte sevdaların bir günlük alkışları beni hiç imrendirmiyor biliyor musun gül adam (s.a.v.).
Sen bu devirde yaşasaydın belki kıymetlin Hz. Aişe (r.a.) validemiz de senden gül isterdi. Gerçi sen varken güller hicabından kızarır güzelliğinin karşısında. Bir an mahrem duygulardan arındırdım fikrimi-zikrimi ve senin iyi baba, iyi ümmet, iyi Peygamber olmanın yanında iyi âşık oluşunu düşündüm. Sen ne de güzel severdin Hz. Aişe’yi değil mi? Gönül penceremden bir manzarayı izler gibi ikinizi izler oldum da sanki gülistanda iki tomurcuk yapraklarıyla Allah’a el açıyor. Aynı kökte bir olan günebakanlar aşkla toprağa bağlanıyor. Sevmek bile en çok sana yakışıyor bilesin sevda rehberim.
Bil ki kıymetlim, niyetim seni sevdirmek değil kimseye. Çünkü zaten biz senin adının ezberi ile atıyoruz adımlarımızı bu dünyaya. Benimki yalnızca sevgimi dile getirmek. 14 Şubatların kıymeti olmadığını 14 Nisan’da doğan seninle güçlendirmek.
Gül-i Ranam; biliyorum kolay değil sevgililer sevgilisinin yanında en sevgili olmak. Derdin böylesi de sanıyorum cennette mübaşir olmak gibidir Hz. Aişe validemiz için.
Gül Muhammed sen yanımda olsan ben hep daha sıkı sarılırdım sana belki o gül kokun üzerime bulaşır da tomurcuk kadar bile olsa gül kokusu saçarım diye. Ve sana bir hediye verecek olsam parfüm alamazdım çünkü sen ayaklarında cennet taşıyan kelebeklerin gezdiği yaylalarda açan o gül gibi güzel kokarken ben o gülleri ağlatacak kadar vicdansız olamazdım.
Cennet ruhlum, kıble yüreklim; ben sana saat de almazdım. Çünkü saat demek zaman demek. Yanımda sen varken ellerimden kayıp giden ömrüm demek. Akrebin yelkovanın peşinde devirdiği günlerin umudumdan çalması demek. Senin yanında anlar kıymetli iken ben nasıl zamanları saatlere sıkıştırayım?
Güzelliği güneşime göz kırpan kalbî şefkatim; yine sana bir hediye verecek olsam kıyafette alamazdım. Tek bir libasla günleri geçirenken hangi giysi senin teninden iyi durabilir ki o sağ olası canında?
Her duada camiayı camiye toplayan ve camdan kelimelerimi canımdan çekip alanım; sana aksesuarda alınmazdı ki. Çünkü aksesuar alırsam ola ki bana bakarken belki bir saniye bile olsa gözün ona kayar da o saniyeler benden erir diye korkardım.
Duaları dilime deviren amin tesellim; ben sana hiç çiçek de vermezdim. Çünkü belki biraz gönlün kayarsa onlara ben lalelere düşman olmaktan korkardım.
Manilerime mana yükler gibi mısra mısra sevdiğim; sana bir hediye verecek olsam o Kur’an’da olmazdı. Değil mi ki o senin ezberin. Ben senin benim ezberim olmanı isterken Kur’an’ı bile araya almazdım.
İlkbahar gözlü gönül şenliğim; ben sana bu dünyadan bir çöpü bile hediye etmezdim ki alışma buralara. Yerin yurdu bilme bu alemi. Var git cennetine. Biz buralarda küçük bir sineğin hakkını bile ödeyeceğimiz hesap gününü beklerken ben sensiz zamanlar ağır gelince Sırat’tan kaçardım.
Hesaba çekilip arınacağımız ahiret gerçeğim, canımı temize çektirenim; ben sana sadece sevaplarımı hediye ederdim. Çünkü ben onları işlerken Allah’ı taşıdım kalbimde. Ve mahşer günü göz gözü görmeyecekken bu dünyadakilerin birbirlerinden bir sevap fazla alsam da cennete gitsem dediği o kasvetli günde ben tüm sevaplarımı senin avcuna koyardım. Biliyorum ihtiyacın hiç olmazdı. Allah da ihtiyacı olduğu için bizden ibadet istemiyor ki zaten. Fakat ben bayramda kapı kapı dolaşıp umut topladığım o şeker günlerimdeki gibi sevap toplardım sana. Sonrada getirir en sevdiklerimi en sevdiğimin avcuna bırakıverirdim.
Bu 14 Şubat gül verenim yokken ellerim boş olacak. Sen tut onları aşkın en çok yakıştığı gül bahçem. Yüreğimde kimsenin aşkı yokken sen gel yerleş de kalp olmaktan çıksın yürek olsun artık bedenimde taşıdığım o et yığını. Dünyalık dertlerle bu kadar hemhal olmuşken bilinçaltım ol sen gir rüyalarıma da uyumak kıymetli olsun. Can vermiş bedenlerin tabutta yatmasından ayrı olsun bu kez yatağıma girişim. Dikil şöyle karşıma, bir kez olsun gülümse de ben de bunca yıl kendimden sakındığımın ötesine geçeyim ve benim de güllerim bir kez olsun aşktan kızarsın.
Adımın yanına adını ekletenim , her şey seninle özel, seninle kıymetli. İsmim bile. Ben herkesin Songül’ü iken benim son “gülüm” de sensin. Adım adına armağanım olsun.
SON”GÜL”den Sevgililer Gül’ü – songül korkmaz
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın