Sabah uyanıp işe gitmek için hazırlanıyorum. Çantamı da alıp tam elim bordo atkıma uzanacakken, aklıma geliyor akşama bizimkilerle buluşacağım. Renkli şallarıma, atkılarıma göz gezdiriyorum. Daha zarif daha şık daha hafif görünüyorlar. Bunlardan birini seçeyim derken ani bir kararla alıveriyorum bordo atkımı. İçimden mazeretim hazır
” soğuk’’ akşam daha da soğuk olacak ”
Kalın, yünden, boyu neredeyse yerlerde, eni geniş atkımı dolayıp boynuma, çıkıyorum evden. Bir yandan da düşünüyorum dolmuş da. Gittiğimiz yer sıcak olacak. Mekâna da uymaz. Bizimkilere de. Nesli söylenir şimdi ‘’Yine mi bu atkıyla geldin kızım be! ‘’
Hava soğuk olmazsa işyerin de bırakırım yanımda taşımam akşam diye düşünüyorum birden.
Bu düşünce hemen peşinden tedirgin ediyor beni. Bugün Cuma. Yarın iş yok ya kaybolursa, kaybolmasa da ya özlersem ya cumartesi onu boynuma sarmak istersem ya ne yapacağım!
En iyisi akşam bununla gitmek aman soğuk ya da değil. Bu kız da tutturur şimdi yine selfi de selfi. Yine aynı atkıyla çıkacağız. Aman be olsun seviyorum işte banane!
Atkı dedim de sen geldin aklıma.
Belki de aklıma getirmek için beynim bana oyunlar oynuyor. Hoşuna gidiyor beni üzmek.
Neyse ne diyecektim;
Eşyalara anlam yükleme,
hiçbir şeye alışma, bağlanma derdin bana hep hatırlıyor musun?
Aslında bende hiçbir şeye bağlanmak istemedim, bağlanmayı hiç sevmedim, sevsem de hep hazır olmaya çalıştım bir gün gelecek ayrılıklara…
Ama sevmeden de hiçbir şeyi, yaşanmıyor ki asla…Eh sevince de bağlanıyorsun doğal olarak.
Sen bağlandın diye gitmedin mi benden? Oysa senin de vazgeçemediğin bir kitabın , aşık olduğun sızlansan da terk edemeyeceğin işin , çok sevdiğin bir araban var mesela…
Nelere bağlanıp bağlanmamalıyız acaba ?
Ben atkıma, kalemime, sevdiklerime, akşam eve giderken sokağımın köşesinde ki o evde her gün aynı saatlerde camdan bakıyor olan o yorgun yüzlü yaşlı beyefendiyi görmeye alıştım ve alışırım haftada bir gün bile olsa bahçeme uğrayan bir kediye…
on sene geçse bile o kedi aklıma gelir ve hüzünlenirim nerede acaba diye..
Gördüğüm yüzleri bir daha görmek, beni mutlu eden sesleri yine duymak isterim. Güvenli gülüşler olsun isterim gözlerimde, yüzümde, yüreğim de…
Peki ya sen? Korkmuyor musun hep yeni gülüşlerin gölgesinde tedirgin sevmekten?
Geçen gün adaya gittim. Adanın bekçisi bıraktığımız yerde duruyordu orada… Onu da unuttun mu? Boynu dimdik duran, bir küçük kayanın üzerin de eski trafik polisleri gibi duran martı. Bir de isim takmıştın ona. “Ada bekçisi Saltuk “
Uçuş izni veriyor diğer martılara. Hala aynı yerinde. Demek ki çok sevmiş yerini. O da benim gibi gidemiyor bir yere…gitmek istemiyor başka yere…Biliyor ki aslında her yer aynı. Bu yüzden de sevdiklerinin yanında olmak en mantıklısı. Tabi alışmamak adına onu da unutmuş olabilirsin.