Gerçekleşmeyeceğini bildiğin bir hayali düşlemek ne acı… (Enemy at the gates). Genç adam koltuğuna oturdu ve sigarasını yakmak için kibritini ateşledi. Kibrit yandığı zaman karşısında bulunan vitrin mankeninin yüzü de kendisiyle beraber aydınlandı. Dümdüzdü yüzeyi; cam gibi pırıl pırıl. Adam sigarasından bir nefes çekti; o sırada közün ışığı yüzünü aydınlattı. Yakışıklı bir adamdı, belki de bir zamanlar yakışıklıydı. Şimdi ise uzun zamandır dokunulmamış bir sakalı, kan çanağına dönmüş gözleri ve çatlamış dudakları vardı.
”Dün gece, evet evet dün gece bir rüya gördüm.” Gülümsedi, ”Dün gece kendimi çeşitli varyasyonlarda öldürdüğüm bir rüya gördüm. Birinde elimde altı patlar kalbime, ağzıma, beynime sıkıyorum bir diğerinde ise gemici düğümü atmayı öğrenmiş kendimi asıyorum. Hatta birinde kendimi leğende boğuyordum. Ama en ilginci ne biliyor musun sevgilim, ben buna rüya dedim, bu benim rüyamdı…”
”Seni buraya getirdim neden biliyor musun? Benden kaçma diye kaçama diye.” Adam tekrar sigarasını közleyerek vitrin mankenine doğru yüzünü yaklaştırdı. Vitrin mankeninin plastik gözleri ışıl ışıldı. ”Hatta seni bağlamayı bile düşündüm bir an. Ama sonra bu yapacağımın saçma olacağını düşündüm ve eskilerin dediğini yaptım. Bırak, giderse senindir yoksa hiç senin olmamıştır.” Adam koltukta geriye yaslandı. Bir an kendini tuttu ve sonra bir kahkaha patlattı; sesi çatallıydı. Yan taraftaki sehpaya uzandı ve rakı kadehini yakaladı eliyle. Kadeh toz içindeydi. Dudaklarına götürdü ve bir yudum aldı. Çatlamış dudakları alkolden yandı.
”Biliyor musun tatlım? Hayatta her şey elde edene kadardır. Elde ettiğimiz oyuncakların bize bağlanmasının bir önemi yoktur. Onları kırmaktan çekinmeyiz kırarız ve en yakındaki çöp konteynırının içine atarız. Mesela sen bana bağlansan da ben bir süre sonra sıkılıp seni yan taraftaki çöp konteynırının içerisine atacağım. Ama merak etme ben de çok atıldım o konteynıra ve her seferinde biraz daha insan çıktım. Aynı Pinokyo gibi insan olmayı diledim ve insan oldum. Ya sen, sen de diliyor musun insan olmayı?” Adam ağzına bir sigara daha götürdü ve tekrar kibritle yaktı. Bir süre kibrit elinde kaldı parmağı yanıncaya kadar ve elinden kibriti düşürdü. Elindeki yanıştan, elindeki acıdan zevk alır gibi ekşi ekşi gülümsedi. ”Bak insan olmak böyle bir şey. enin de canın yanar mıydı, kibrit sonuna geldiği için sırf?”
Adam huzursuzca etrafına bakındı. ”İnsan olmak yalnız kalmaktır. Mesela sen her gün o vitrinde arkadaşlarınla beraberdin. Hiç yalnız kalmadın değil mi ama bak bugün ikimiz bir yalnızlığı paylaşıyoruz. Nasıl güzel bir his değil mi paylaşılan bir yalnızlığının olması?” Rakıdan bir yudum daha aldı yüzünü ekşitti. ”Yalnızlık bize en yakınlarımız tarafından armağan edilen evcil bir hayvan oysa ki, büyüdükçe daha sadık, daha senin…”
Adam ayağa kalktı, bir sigara daha yaktı. Kibriti bu sefer elinden düşürmedi yere bıraktı. Yanarken yere düşen kibrit tüylü halının alev almasını sağladı. Evi, koltukları, sehpayı, rakı kadehini sararken alevler, vitrin mankeninin plastik gözleri ışıl ışıldı.
Bir cevap yazın