Ayşe günlerden cumartesi olmasına rağmen erken uyandı. Çayı koydu. Masayı hazırladı. Cezveye su doldurdu. İçine üç yumurta koydu. Kaynamaya bıraktı. Ekmekleri dolabından çıkardı. Dilimledi. Tavayı ocağa koydu. İçinde tereyağını gezdirdi. Eriyen yağ mis gibi koktu. Ekmek dilimlerini tavanın yüzeyine bastırdı. Cızırtı sesiyle birlikte mutfağa hoş bir koku yayıldı. Tereyağıyla kızarmış ekmeği Mahmut çok severdi.
Mutfağın kapısından kocası Mahmut ile oğlu Efe’ ye seslendi. “Haydi kalkın uykucular! Kahvaltı hazır.” Mahmut ile Efe uyku mahmurluğu içinde sallana sallana sırayla banyoya girdiler. Yüzler yıkandı. Mutfakta hazırlanan kahvaltıyı görünce yüzleri güldü. “ Günaydın hayatım” dedi Mahmut ka-rısına. Yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Ayşe de Efe’ nin saçlarını koklayarak öptü. “ Günaydın Efem.” Uykuları açılıp kendilerine gelince Efe babasına heyecanla sordu. “ Baba bu gün günlerden ne?” Mahmut biraz düşünür gibi yaptı. “ Dur bakayım” dedi. “ Sanırım Cumartesi.” Efe hemen atıldı. “ Yaaannni?” Mahmut bağırarak yanıtladı. “Eğlence gecesi!” Efe sevinçle haykırdı. “Evvvvvvvvvveeeet!”
Mahmut ile Ayşe on yıllık evlilerdi. İkisi de aynı kamu kurumunda çalışıyorlardı. Hafta içi çok yoğun çalıştıkları için hiçbir yere çıkamıyorlardı. Onlar da bunun acısını cumartesi geceleri çıkarırlardı. Aynı iş yerinde çalıştıkları Mustafa ve Fatma ile iyi anlaşıyorlardı. Akran sayılırlardı. Mustafa ile Fatma da beş yıllık evlilerdi.
Kahvaltının ardından Mahmut, Mustafa’yı aradı. Gecenin programını yaptılar. Saat kaçta buluşacaklarını, kimin arabasıyla gideceklerini konuştular. Mahmutların çocuğu henüz yoktu. Beş kişi bir arabaya rahat rahat sığıyorlardı. İki arabayla gitmek hem pahalı hem de gereksizdi.
Mahmut benzin almak ve arabanın bakımını yaptırmak için dışarıya çıktı. Ayşe sofrayı topladı. Efe televizyondaki çizgi filmlere daldı. Ayşe oğluna seslendi. “ Efe ben pazara gidiyorum. Bir saate kadar gelirim. Efe gözlerini televizyondan ayırmadan yanıtladı. “ Tamam anne.”
Ayşe pazardan geldiğinde Efe hâlâ çizgi film bakıyordu. Yorgun anne pazar torbalarını mutfağa götürürken oğluna da uyarıda bulunmayı unutmuyordu. ” O kadar yakından izleme. Gözlerin bozulacak.” Efe oflayarak yattığı koltuktan kalktı. Televizyona daha uzaktaki koltuğa kendini bıraktı.
Pazar torbalarındaki meyve ve sebzeleri Ayşe buzdolabına yerleştirdi. Ardından duşa girdi. Banyodan çıkıp giyindi. Makyajını yapmak için tuvalet masasının karşısına oturdu. O sırada Mahmut geldi. Ayşe onun gece giymesi için hazırladığı takım elbiseyi dolaptan çıkardı. “Tıraş olmayacak mısın?” diye sordu. “Yarın olurum. Sabaha kadar biraz daha uzasın” diye yanıtladı Mahmut.
Elbiseler giyildi. Makyajlar yapıldı. Parfümler sıkıldı. Ayşe ceketini giydirirken Efe’ ye sordu. “Ödevlerini yaptın mı sen?” Oğlu yarın yapacağını söyledi. Genç kadın Efe’ ye bakarak içinden geçirdi. “Aynı babası gibi üşengeç! Her işlerini yarına bırakıyorlar.”
Arabaya bindiklerinde hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Çıkmadan Mustafa’ yı aşağıya inmelerini söylemek için aradılar. Evlerinin önüne geldiklerinde arkadaşlarını onları beklerken buldular. Mustafa ile Mahmut tokalaştı. Ayşe, Fatma’yı öptü. Fatma hem Efe’nin başını okşuyor hem de soruyordu. “Nasılsın bakalım Efe’ çiğim.” Efe gülümseyerek yanıtladı. “ Teşekkürler Fatma Teyze.” Fatma Ayşe’ ye her hafta gittikleri gazinoya yeni bir şarkıcının geldiğini duyduğunu söyledi. “Sesi çok güzelmiş. Hem de çok eğlendiriyormuş” dedi.
Gazinoya vardıklarında eğlence çoktan başlamıştı. Masaların çok azı boştu. Önceden ayırttıkları masaya geçip oturdular. Hemen soğuk mezeler geldi. Bir yetmişlik söylediler. Müziğin sesi çok yüksek olduğu için birbirlerinin konuşmalarını zor anlıyorlardı. Arka arkaya çalınan şarkılarla keyiflendiler. Ara sıcaklar geldi ardından. Onlar da yenilip tükenince yerlerini ana yemeğe bıraktılar. Efe de yemeğinden birkaç çatal alıyor sonra masalar arasında geziniyordu. Zaman, çalınan neşeli, hüzünlü parçaların eşliğinde yavaş yavaş akıp gidiyordu. Alınan alkolün de etkisiyle dört arkadaş hareketli şarkılarda coşup oynamaya başladılar. Dakikalar geçtikçe kafaları güzelleşiyor, ağızlarından çıkan sözcükler zor anlaşılıyordu. Şarkıcının “ bu gecemizin son şarkısı” anonsuna bozuldular. “Aaaa! Daha yeni başlamıştık” diye bağırarak yaşadıkları hayal kırıklıklarını gösterdiler. Oysa ki saat gece yarısına beş dakika kalmıştı.
Son şarkıya da hep beraber eşlik ettiler. Hesabı ödeyip gazinodan çıktıklarında hava oldukça soğumuştu. Mustafa Mahmut’a “kafalarımız güzel. Bir taksi mi çağırsak?” diye sordu. “Gerek yok. Ben çok sarhoş değilim. Arabayı kullanırım. Hem bir taksiye sığmayız” diye yanıtladı Mahmut. Arabaya bindiler. Ara yoldan geçip asfalta çıktılar. Mahmut radyoyu açtı. Sanat müziği yayını yapan bir kanal buldu. Kaloriferi açtı. Herkese arabanın sıcaklığıyla beraber bir ağırlık çökmüştü. Fatma yarın evde yapacağı temizliği düşünüyordu. Efe ödevleri aklına geldikçe ofluyordu. Ayşe baygın baygın kocasına bakıyordu. Ne olduysa bir anda oldu. Mahmut önündeki kamyonu sollarken karşıdan gelen tırı görmemişti. Arabanın içinde bir çığlıktır koptu. Tam da ilçenin girişinde bulunan nehrin üstündeki köprüden geçiyorlardı. Çarpışmanın etkisiyle top gibi yuvarlanan araba köprünün korkuluklarını kırarak yavaş yavaş nehrin dibine gömüldü.
Gün ışıdığında herkes kazayı duymuştu. Emniyet ve sağlık görevlileri kaza yerine geldiler. Bir vinç getirildi. Nehre batan araba vinç yardımıyla çıkarıldı. Ne yazık ki arabadaki beş kişi de yaşamını yitirmişti. Kazanın haftası dolmadan bir gazetenin ege ekinde üç satırlık haberi çıktı. İki küçük resim de koymuşlardı. Biri vinçin arabayı nehirden çıkarırken çekilen resimdi. Diğerinde Efe’nin sınıf arkadaşları vardı. Çocuklar sınıfta sıralarını oturmuşlardı. Efe’nin sırasına ise onun resmi ve karanfiller bırakılmıştı.
Bir cevap yazın