Kapımı kitlerken bugünün diğer günlerden hiçbir farkı olmadığına emindim. Paradoksa
düşmüş biriydim ben. Rutinden çıkmama konusunda kendime çok güveniyordum bugünlerde.
Gözlüğümün yanlarından sızan güneş ışığı rahatsız edince anladım dün gece kitabı fazla
kaçırmıştım ve gitgide daha az cümleler çıkıyordu ağzımdan. Korkmuyordum ama bazen
boşluk beni içine çeker gibi oluyordu. Rutinden sapma yapmadan kafeye girip zift siyahı
kahveyi sipariş ettiğimde her zamankinden farklı bir koku çarptı suratıma. Beynimin uyarı
vermesi bu kokunun bağımlı olduğum kafein değil ama yakın zamanda tüm hayatımı
etkileyip tabu yıkıcı bir gücü elinde tutan bir koku olduğunu söylüyordu resmen. Sakin
kalmaya çalışıp kalabalığın arasına saklanmak gibi bana yakışmaz bir hareketle tam ilerleyip
kaçıyordum ki sol omuzumun üstünden nazik ama tok bir ses duymamla ona doğru dönmem
bir oldu. Etrafım bir anda sessizleşti. Hiçbir şey yapamadım. Oda yapmadı sadece gözlerini
dikti gözlerime bense olduğum yere bir fidan diktim, yerin yedi kat altındaki alevi tuttu kök
başlarım çok acıdı canım ama büyümeğe devam ettim gözlerinin en derin yerlerinde.
Hissettiğini sanmam ama sarsıntıdan sallandı o dev cüssesi karşımda. Cüretkarca ona meyve
verebilirdim ama meyvem boğazında kalır adına elma derlerdi arkamızdan. Bunu göze
alamadım. Tuttuğum nefesi yüzüne doğru geri verirken göğe doğru uzanıp çiçek açtı
filizlerim. Kışın ortasında kaba bir rüzgarın altında üşürken pembe beyaz minik çiçeklerin
altında kaldık ikimizde. Yüzüme bakarak her aldığı nefes sonrası minik yapraklarımı döktüm
üstüne o ise sadece gülümsemekle yetindi. Böyle güçlü bir şeye neden olacağını onunda
bilmediğini gördüm tedirginliğinde. Korkmadım. O tedirgin oldukça ben gözünün içine baka
baka yeşermeye, büyümeye devam ettim. Ona sığınamadım belki ama bakışlarının bana
bahşettiği gölgede bekledim onu. Gelmedi, gelemedi belki ama bana yine kendi de bilmeden
çok güzel bir yeşerme ortamı hazırladı. Su vermedi ama su bulabilmem için herkesin
hayranlıkla baktığını bildiğim çiçekleri vermem için toprak alanı bahşetti bana. Güvenli
sokağımda her zamanki adımlarımla her günkü kafeye girerken havanın gri olduğuna, isli
puslu olduğuna yemin edebilirdim oysa şu an ben dahil her yer Vincent’in elinden
çıkmışçasına hayranlıktan dil yutturucu şekildeydi. Gözlerimi renklerden alıp güzel yüzüne
çevirip arkasındakileri görünce dallarımdan biri boğazıma sarmaşık gibi dolanmaya başladı.
Kendime engel olamadım gözleri önünde canımı acıtmaya başladığımda oda bana engel
olamadı tek yapabildiğim ona gözlerim yaşlı bir şekilde gülmek oldu. Başarabildim mi emin
değilim ama başarısız olduğumu onun yüzündeki acı dolu bakışından anladım. Hayatımda ilk
kez nefes almak için burnumu değil gözlerimi kullandım o an. Geride olanları görmemeye
çabalayarak diktim gözlerimi gözlerine ve o an ki bakışlarından anladım yapmamam
gerektiğini. Tüm köklerim titremeye başladı, renklerim soldu, hava olması gerektiği gibi
grileşti her şey saniyeler içinde geriye aktı ve tekrar gözlerim acıdı ama bu sefer gün ışığı
değil ona bakamamak yaktı canımı. O kadar hızlı alışmıştım ki ona tüm bedenimdeki hayat
sıvıları kıskandı onu. Bir anda boğazımdaki dalımdan kurtuldum nefes almaya alıştığım
anlarda o sadece duruyordu yanıma. Onu bilemem ama ben kesinlikle kafeye giren o ilk kişi
değildim artık. Köklerimi diktiğim yere ürkerek tekrar baktığımda en az onun gözleri kadar
derin bir boşluk vardı geriye kalan. O boşluğu kapatmak için ne ben ne de o hiçbir şey
yapmadık. Halsiz ve bitkin bir şekilde tekrar nefes alıp kafamı kaldırdığım an her gün
kahvemi hazırlamaya alışık artık siparişimi bile dinlemeyen delikanlı ile nazik ve korkak ses
birbirine çarptı hava da. Onun sesinin geldiği yerden başka bir yere bakmak için tereddüt bile
etmedim. Tüm bedenimle ona doğru döndüğümde kendini yineledi nazikçe; ‘’ Mahpeyker? ’’
tüm bedenim hiçbir şeyi sorgulamadan mest olup tekrardan çiçek filizleri vermeye başladığı
an bir sesi daha ayırt etti kulağım; ‘’Kahven hazır Mahpeyker soğutmadan iç. ‘’ Sesin geldiği
yöne bakmadan kahveyi aldığım gibi onun gözlerine katarak yudumladım.